Kayıtlar

Ocak, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bu dünyadan sen de geçtin...

Soğuyan ellerimi ısıtmaya çalışmak, soğuyan aklımı ısıtmaktan daha zor gibiydi. Aslında, şimdiye kadar hakkında söylenmiş tüm sözler, beni bir şeyler söyleme lüksünden alıkoyuyordu. Biliyordum ki, zaman oyun oynamayı severdi. En sevdiği de, bizlerin onun nereye kaybolduğunu, nasıl olup da yüzümüzde binlerce çukur, saçlarımızda onca beyazla, hafızamızda yüzlerce anı ile başbaşa bıraktığı kısımdı. Evet, bunların tamamını öğrenmiştim. Buraya kadar her şey normaldi. Ancak insan doğası gereği gerçekleri deneyimlemedikçe bir şeylerin yeri hiç bir zaman olması gerektiği gibi dolmuyor galiba.Sen, bunu öğretiyordun her gelişinde insanlara. Her birine, tek tek, hiç usanmadan. Senin gidişinden sonra da, aslında her şey toz pembe değildi ya, sen öyle inandırmayı severdin. Zamanla olan ahenk dolu ilişkinin bedelini bizlere ödetmeyi de. Ne yaparsın, bizler insandık, bizler ağaç, bizler suyduk eninde sonunda. Kimin hükmü geçmişti ki sana, hangi birimiz susturabilmiştik ki senin çığlıklarını yıllar

8.10 Vapuru

Sesinde ne var biliyor musun Bir bahçenin ortası var, Mavi ipek kis çiçeği, Sigara içmek için Üst kata çikiyorsun. Sesinde ne var biliyor musun Uykusuz Türkçe var İşinden memnun değilsin Bu kenti sevmiyorsun Bir adam gazetesini katlar. Sesinde ne var biliyor musun Eski öpüşler var Banyonun buzlu camı Birkaç gün görünmedin Okul sarkıları var Sesinde ne var biliyor musun Ev dağinikligi var, İkide bir elini basina götürüp Rüzgârda dağılan yalnızlığını, Düzeltiyorsun. Sesinde ne var biliyor musun, Söyledigin sözcükler var. Küçücük seyler belki; Ama günün bu saatinde Anıt gibi dururlar Sesinde ne var biliyor musun Söyleyemedigin sözcükler var. #Cemal Süreya#

*

** Unutmak, bir bardak suyun bir halı tarafından emilmesi kadar hızlı ve kolaydı. İnsan, ne kadar söylerse söylesin insan olmak üzerine, bir şeyler, üzerine düşünülüp kafa yorulmadıkça, unutulmaya hatta çürütülmeye mahkum oluyorlardı. Keşke, insan, bazen bir şeyleri göz ardı etmenin geleceğe etkisini görebilseydi. Nelere yol açtığını, neleri eksilttiğini bilebilseydi. Belki o zaman, dünya daha güzel bir yer olurdu. Ama bizler, son zamanlar da çok da iddialıyız bir şeyleri unutmak konusunda. Haksızlıkları, yalanları ve kaybedilen onca şeyi. Dünyayı, ülkeler ayıran çizgilerin yalnızca haritalarda var olduğunu. Unutmak, o kadar kolay, ve birden hatırlayınca sana kaybettirdiklerini o kadar acı ki. ***

Bizler arzu edilenden çok arzu etmeye aşığızdır.

Sonunda, uzun okumalar ve buhranlı gecelerin ardından, kitabı bitirdim ve filmin abimin arşivinde var olduğunu fark ederek hemen izlemeye karar verdim. Ancak, kitabı kadar çarpıcı olamamış maalesef, kitabı okuyup elimden düşüremediğim kadar heyecanla izleyemedim. Bir acele, bir şeyleri yetiştirme arzusu sezdim. Oysa, Nietzsche Ağladığında, sürükleyici ama bir o kadar da yoğun bir romandı bana göre. *** Ama artık Deniz gelsin. Deniz'im gelsin. Mektubu gelsin.Bi şekilde. Gelsin. *** Bıdı bıdı. Bilkent Web Mail derin bir uykuda şu sıralar. Tatil güzel, ama sıkıcı olabiliyor. Bakalım, bakalım.

İlk yardım çantam*

"Love is tough, time is rough Love is tough, time is rough Whoaaaa on me On me-eeee .. on me-eee ..." First Aid Kit*

shape of my heart

Bugün güzel bir gündü. Bir haftalık çıkan halkalar, dişlerime bir daha uzun bir süre bulamayacakları özgürlüğü sağladı. Unutuldu tüm acılarım ve yalnızca çivilerle yayların can yakan sızısı kaldı. Bu gün güzel bir gündü. Deniz'im mektubumu yolladı ve Max'dan kart geldi. Güzeldi evet. Shape of my heart dinliyorum şimdi. Stres, son günlerde yaşamımın bir parçası haline gelse de, tatilin tadını çıkarmaya çalışıyorum. Hakettim sanırım. Güzel bir şiir okudum bu gün Özdemir Asaf'dan..İrem sağ olsun. Paylaşacağım; "Aşka gönül ile düşersen yanarsın. zeka ile düşersen kavrulursun. akıl ile düşersen çıldırırsın. duygu ile düşersen gülünç olursun. aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin. sersem sersem bakınıp durma bir yol seç." Çok doğru.

Parçalı Bulutlu*

"Kırılıyosun bak hemen eriyorsun.. Şeklini ne bozuyorsun geçiyor bunlar.. Islak yanaklarına ne bakıyorsun.. Oynayınca biraz taşlar akıyor yaşlar.. ooh ooh yakıyorlar yıkıyorlar kül oluyorlar… oohh ohh perde perde iniyorlar tül oluyorlar… Kendini pek kaptırma şu yıldızlara burcuna yükselenine hiç bakmıyorlar.. sırlarını vermişsin hep aynalara güzelmişsin,çirkinmişsin taç takmıyorlar.. ooh ooh yakıyorlar yıkıyorlar kül oluyorlar… oohh ohh perde perde iniyorlar tül oluyorlar…" Nil. yakıyorlar, yıkıyorlar, kül oluyorlar...

Kestane aşkına.

Kestane,gürgen, palamut, Altı yaprak üstü bulut, Gel sen burada derdi unut, Orman ne güzel, Ne güzel.

sıfır-bir-sıfır-bir-bir-sıfır

Portakal ve overlap. Bohr ve kalorimetre. Hapşuruk ve pastil. Uyku ve rüzgar. İlk ay ve ilk gün. Farksız ve yeni. Karşıt ve anlamlı. Browni ve çay. Özlem ve var olan. 01. 01. 10 du yukarısı. 02.01.10 da kaleme gelse de.