Kayıtlar

Kasım, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İç'ten iç'e

Her şey düzelebilir miydi? Geçmişin tüm yaraları, tüm o geceler, şehrin ışıklarının yarattığı o  karşı konulmaz huzur dolu huzursuzluk... Evet,o gelirdi belki de, daha önce hiç uğramadığı bu sokaklarda yürürdü, önce bir bakardı etrafa, sonra oturacak bir yer bulurdu kendine. Her şey düzelebilir miydi? Eskisi gibi olur muydu gökyüzü? Günlerin kaybolmuşluğundan, her seferinde bir şarkı çıkınca niyetimizde, bulup söylerken biz, bize eşlik eder miydi birisi daha? Dünyadaki her şeyin anlamı, sanki düzelince çıkacakmışçasına beklerken, gelir miydi o "davetsiz" misafir bu sefer? Evet, beklemezdik, hiç beklemezdik, terliklerimizle öylesine otururken koltukta, elimizde sıcacık kahvemiz,"Asla kokusu kadar güzel olamayacak olan", belki gelirdi; o davetsiz misafir bizi de bulurdu sonunda, ve eşlik ederdi o huzur dolu huzursuzluğa, huzursuzluk, huzur olurdu sonra. Beklerdik onu, kapının çalmasını, hazırlıksız yakalanmayı ah nasıl da isterdik içten içe.

"Es"

Resim
Söyledin.  Kendi dilinle kendini ele verdin.   Git demesi kolay değildi,  hayat,  planını yaptığın anlardan çok daha fazlasıydı çünkü.  Çünkü git demek, ve unutmak, yalnızca sende başlardı, zaman; yalandı.   Beklerim dedi sana bir ses,   Beklerim ve görürsün neyin ne olduğunu sonunda,   Hayat devam ederken ve günler,   unutmazsın belki ama,   beklerim.  Bilindik bir masalın sonunun gelmeyişiydi sendeki hüzün,  Aklına gelen her şeyin,  Tüm hayal ettiklerinin belki de,   Gözlerinin önünde silinmesiydi.  Ama işte,  Bir ses duydun şimdi.  Beklerim dedi bir ses,   Her şeyin nasıl değişebileceğini görmek istersen eğer,   beklerim.   Unutamazsın belki ama,   beklerim.

Kış Rüzgarı.

http://www.youtube.com/watch?v=4i8ml0XnR4k&feature=relmf And my head told my heart, "let love grow". but my heart told my head "this time no", "this time no".

Hold on.

http://www.youtube.com/watch?v=w_YJhmGKTxk

Sen-Ben

Resim
Aşk yorgun düşmüş, Aşk meşgul, Hiç gelmez, Hiç gelmez bu günlerde...

Dikenli Tel

"Her seferinde,  hiç şaşmaksızın, kendi dikenli tellerime çarparak yürümekten artık çok yoruldum.  Uzaktan güzel görünen tüm hayaller, yanına, yanıma yaklaştığım zaman bir anda kanayan güller haline neden dönüşüyordu ki? İnsan kendi kendine niye dikenli teller örerdi ki? Biliyordum, çıkarmayı denemek aptallıktan başka bir şey sayılmazdı. İnsan bir kere zırhını çekti mi, kolay kolay atamazdı. Kaç kere, olmamışlıklar, yarım yamalak olmuşluklar ve uzun zaman hayalleri ile boğuşurken, çevremdekilere sarılırken acıttığım o tellerden kurtulmayı denedim. Olmadı, yapamadım. Artık bir parçam olduklarına inanmaya başladım. Onları sevmiyordum, ama onlarsız yaşamayı düşünemez olmuştum. Kimseye açıklamadığım nedenlerim vardı. Ne süper ego, ne id, hepsi kendi içimdendi onların. Belki de diğerleri de vardı. Bilmiyordum. Dikenli tellerim en çok bana batardı. Kanatırdım kendimi her geçişlerde, her yükseliş ve düşüşlerde. Bilirdim acısını, uyuştururdu beni, yarattığı kanlı zırhın ardına

Uyku Hayalleri

Küçük bir bahçeden geçtim bu gece, İçinde, Dallarından yapraklarını sarkıtan, Bir ağaç yoktu. Yeşil değildi bu bahçe. Az bir zaman oluyor oysa, Yine aynı "zaman"dı beni sürükleyen, O yeşil bahçeye. Şimdi, geçmiş anıların yükü, Taşlarını abimle dizdiğim bahçenin, Eski patika yolu gibi, Birer birer ardımda. Küçük bir bahçeden geçtim bu gece. Kuşlar ötüyordu. Nedense çok geçmiş gibi üstünden. Çok değişmişim gibi, aklar düşmüş gibi. Oysa az bir zaman oluyor, -ki zamandı beni sürükleyen, o yeşil bahçeye. Küçük bir bahçeden geçtim bu gece, Biliyorum, O yeşil bahçeyi artık hiç görmeyeceğim, Bir his ya, doğuverir insanın içine. Bir ses ya, dolduruverir gökleri. Burada uyuya kalsam ne olurdu, Burada geçse günüm gecem, Yaprakların altında, Burada, Bahçende.

Zırh Durağı

Uyandım mı gerçekten rüyadan? Her şey, hiç görmediğim ve hiç olmadığı kadar gerçek mi şimdi, ben miyim aynadaki? Değişiyoruz, evet, hayat, bizi değiştiriyor. Rengarenk oyun hamurları gibiyiz, şekilden şekle, renkten renge giriyoruz. Bozulmaya yüz tutuyoruz bazen; tek isteğimiz biraz oynatılmak. Sarsılmak istiyoruz gerçeklerle, hatırlamak, hatırlanmak istiyoruz.  Düşündükçe gelmiyor bazı soruların cevabı akla. Soruyu unutmaya başladığın zaman buluyor seni ne varsa.  Şimdi, elimi uzatsam görebilirim gibi hissediyorum cevabı. Ama her zamanki gibi, uzatmıyorum, kendimi koruyorum küçük yuvamda. Bekliyorum, beni kendisi bulsun cevap. Peki, gerçekten uyandım mı? Öyle olsun istiyorum, ama hayat bu, her şey olabilir, biliyorum. Küçük zırhımın arkasına saklanmışım, Bekliyorum.

well, well, well...

"That's when you know you've found somebody special. When you can just shut the fuck up for a minute and comfortably enjoy the silence."

Mutluluk

Mutluluk, özgürce cümleler kurduğun anda gelir bazen. Düşünmeden, beklemeden anlamadan yazdığın zaman. Bildiğin şeyleri unutmak istemezsin, ama işte,kelimeler akarken, öyle olmaz. Mutlu olmak, bir süreç değildir çünkü. Seni mutlu eden an'ı yakalamak, o anda kalabilmektir önemli olan. Kelimelerdir bazen sadece mutluluğuna mutluluk katan. Özgürce sarfettiğin, Özgürce okuduğun. Mutluluk.