Kayıtlar

Mayıs, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dört duvar arası "otomatik"

Neden güneş gidince herkes içeri girer? Evlerin ışıklarını yakmak için can atar herkes, sanki dışarıda sokak lambası yokmuş gibi. Sokaklar bomboş, yollar bomboş ama salonlar kalabalık. Caddeler sessiz, yollar sessiz ama salonlarda bir uğultu. Yo, tamamen yanlış anladınız bayım, amacım dışarıda sabahlamak değil. Sadece, anlamını bilmeden, nedeni üzerine hiç düşümeden otomatik yaptığımız her şeyi ayırt etmeye çalışıyorum. Severiz, ailemizi arkadaşlarımızı. Ama herhangi bir insan, "bir yabancı" için hiç bir şey hissedemeyiz. Hissetmeli miyiz? Belki de evet. Belki de yanıt bu olmalı, ama işte, yaşadığımız yüzyılın da aldığı şey bu bizden. Güvenme, aldanma, kanma. Otomatikliğinin yanında bunlar da olsun mutlaka. Severiz sevmesine de, birisi bizi sevmediğinde kıyamet kopar içimizde. "Neden"ler havalarda uçuşur, "nasıl sever beni"ler tüm hücrelerimizi ele alır. Ama işte, bazen öyledir. Bazen hikaye bitmesi "gerektiği" gibi bitmez. Kabullenmek zord

Şemsiye

Resim
Yağmur yağarken, sırılsıklam olurken toprak, güneş batarken ve bulutlar terk ederken şehri. İşte karışıklığın alası diye buna derim. Buharlaşan camları temizlemeye çalışırken, aman paçalarım ıslanmasın derken, yalnız ve yalnızca kendimizi düşünürken, yağmur yağar gider. Bazılarımız şemsiyelerimizi paylaşırız birileriyle. Sormak ne kadar kolaydır aslında birine "gel birlikte duralım" diye. Önemli ya da gerekli olduğundan değil, yalnızca birlikte durabilmenin, paylaşabilmenin asilliğindendir güzelliği. Eğer herkes tek tek durmak zorunda olsaydı damlaların altında, tek kişilik yapmazlar mıydı onu, akıl bu ya. Ama işte, birlikte yürümek isteyenler için, renk renk boy boy şemsiyeler yapmışlardı. Eğer birlikte yürümeye cesaret edebilirsen... Neden duramayız peki birlikte yağmurun altında? Şems- Şemsiye. Yalnızca yağmur damlalarından korusa neyse, güneşten de korumak için yapılır şemsiyeler. Onları güneşten korunmak için hiç kullanmayız, güneş varsa gözlük vardır, şapka va