Dört duvar arası "otomatik"
Neden güneş gidince herkes içeri girer? Evlerin ışıklarını yakmak için can atar herkes, sanki dışarıda sokak lambası yokmuş gibi. Sokaklar bomboş, yollar bomboş ama salonlar kalabalık. Caddeler sessiz, yollar sessiz ama salonlarda bir uğultu. Yo, tamamen yanlış anladınız bayım, amacım dışarıda sabahlamak değil. Sadece, anlamını bilmeden, nedeni üzerine hiç düşümeden otomatik yaptığımız her şeyi ayırt etmeye çalışıyorum. Severiz, ailemizi arkadaşlarımızı. Ama herhangi bir insan, "bir yabancı" için hiç bir şey hissedemeyiz. Hissetmeli miyiz? Belki de evet. Belki de yanıt bu olmalı, ama işte, yaşadığımız yüzyılın da aldığı şey bu bizden. Güvenme, aldanma, kanma. Otomatikliğinin yanında bunlar da olsun mutlaka. Severiz sevmesine de, birisi bizi sevmediğinde kıyamet kopar içimizde. "Neden"ler havalarda uçuşur, "nasıl sever beni"ler tüm hücrelerimizi ele alır. Ama işte, bazen öyledir. Bazen hikaye bitmesi "gerektiği" gibi bitmez. Kabullenmek zord...