Semâ kavs-i mutalsam

Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nâlân;
Gün doğdu yazık arkalarında!

Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrârını ömrün eder i'lân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Âlemlerimizden sefer eyler?

Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde semâ kavs-i mutalsam!

Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Bu satırları okuyordum neredeyse 16 yıl önce bir sinifta, kendi siramda. Şimdi kendi evimde, odamda yalniz basina oturmuş, 
bir halt isledikten sonra geri dönüp özür dilemeye, sirnasmaya calisan cocuklar misali geri geliyorum bloguma. 
Ne ben ondan vazgectim aslinda, ne de o beni birakti ki blogun ismini gorur gormez gulumsuyorum. 
Yalniz gezenin dusleri, evet iste yine bir yalnizligin tam ortasinda bulustuk.
Bu kez sanki biraz daha degismis, biraz daha yontulmus bir halde buluyorum kendimi. 
Bunun adi buyumek mi?
Adini tam konduramasam da o tanidik hisler gelip hatirlatiyorlar kendini. 
Ve insanin ic sesi nasil da hic yaniltmaz, hep bir pusula gibi yol gosteriyor en karanlik gecelerde. 
Ben pusulamin anlattiklarini hep iyi hissederdim, hissederdim ama iste, bu düsler benim hep kafami yordu. 
Yillardir bulutlarda, oradan oraya aradigini bulmaya calismaktan basim dondu. Ne istedigimi bulabildim sonunda, ne de istedigimi sandigim bekledigim gibi oldu.
Sonunda iste ustumde sema kavs-i mutalsam, yine geldim ve kendimi bu satirlarin arasinda bulmaya calisiyorum.

Tabii ki zaman, biliyorum.
O olmasaydi napardik biz?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose