Kayıtlar

Kasım, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bil(-e)miyorum

Artık "sana da" bile demiyorum.Bana ne oldu bilmiyorum. Geçen yıl bu kadar farkında olmamıştım durumumun. Farklı bir yerde oluşum, artık belirgin hatlarla çizmem gereken bir hayatın varlığı ve vesaireyi. Bu yıl, daha şiddetli çarptı sanki. Oysa ben böyle olur diye düşünmemiştim. Her şey tamamlanır, ve ben mutlu olurum. Böyle bir dünya yok ki.. Küçükken, insanlar hiç bir zaman tam olarak mutlu olamazlar, olmamalıdırlar da, dünya mükemmel değil derdim kendi kendime. Sanırım dediklerimi çabuk unuttum bir yerlerde. Kendi cümlemi alıntıladım kendi hayatıma sonra. Velasılı kelam o şey hiç de hayal ettiğim gibi olmadı. Belki bu sefer bir de bunun etkisiydi beni sarsan bu kadar. Artık "neden?" ler yoktu eskisi kadar. Sadece buruk bir kabullenmişlik vardı var olanı. Sanki hayat, artık şaşırmana gerek yok, ne oluyorsa olmaya devam ediyor, bak sana da olabilir deyip geçmiş gibi hissediyorum. Hani ilk şoku atlatmak derler ya, onun gibi sanırım. Ya da, bilmiyorum. ... Ağdalı cüm...

Bir ihtimal daha var.(MIŞ)

Gecenin bir yarısında. Hala uyumadım. Hep böyle yapıyorum. Uyuyucam deyip, bir türlü uyuyamıyorum. Yok yok, uyu-muyorum. Kasıt var işin içinde. Zamana kastım varmışçasına. Oysa kaç kere dedim günler 36 saat olsun diye. Neden 37 değil 36 bilmiyorum. Belki bir yarım daha eklemek ilk akla gelen olduğundandır. İlk akla gelen şey her zaman doğru mudur? Sınavlarda uğraşırken bir soruyla, ilk düşündüğüm hep doğru olan cevaptı. Ama ben kendime hiç bir zaman yeterli bir biçimde güvenemedim. Ve hep değiştirdim ilk cevabı. Belki de o yüzden böyle oldu her şey. Nasıl mı? Anlatamam ki. Uzun hikaye. Karşılıklı oturup konuşmak gerek. Hani yüz yüze olanından. Öyle bir şey olmayacağı için ben de sadece burada gizem yaratmak için yazacağım bunları. Belki de. Güven kelimesi kafamı uzun bir süre boyunca kurcaladı. Sanırım son 3 yıldır artık daha da silik ama, hayatım onun ellerinden sıkıca tutmaya çalışmakla geçti. Belki hala "güvenle" tutamıyorum, ama bir şeyler değişti, bunu biliyorum. Saat 2 ...

İs-tan-bul!

Geceyi arkamıza alıp yola çıktık, isitikamet, İstanbul! :) Güzel bir gezi oldu, iyi ki de gittim dedim.Her ne kadar Body worlds çok şaşırtıcı gelmese de (bağışıklık meselesi), dönüşte Eyvah Eyvah'ı izlemek öyle iyi geldi ki.. :) Bu yılın beni içine çeken stresini sanki bir kenara bırakıverdim. İstanbul'a da kanımın biraz daha ısınması cabası! Bir sonraki geziyi iple çekiyorum... Çekiyorum...

Ebe sobe!

Her ebe elinde sonunda sobelenir. Oyunun kuralı budur. Sonra dünyaya anlamsız sorular getirebilirsin ama, önce sobelenmen gerekir. Sorarsın mesela " Aşk nedir?" " Devrim " der birisi,"Adem'le Havva'dan beri süregelen, ama insanların kabul etmediği.." " Sonsuzluktur " der öteki, "Etraf aşkın ürünü değil midir zaten.." Ebe olduysan bir kere, sobelenirsin. Arasan bir şeyleri, bil ki takip ediliyorsundur bir karış uzaktan. Gerçek, mutlaka biliyordur yerini. Sense arıyorsundur gerçeği...Oyun bittiğinde bile, ağaç kovuklarının ardına bakarsın ve her birinin arkasında sanırsın hala birilerini. Ama oyun bitmiştir bir kere ve gel gör ki başlamaz yeniden. Bir sonraki sobelemeceye kalır alınyazın, Bir başka ağacın ardına kalır kayboluşların.

*Kelimeler.

Kelimeler, ah yine mi siz. Başıma ne geldiyse sizin yüzünüzden. Ne gelmediyse de. Bense hala inanmakta size; Size ve söylediklerinize.

İki bayram arası eşsiz lezzet.

Yazmak ya da yazmaya çalışmak. Ya da sadece, yazabilecek zamanı ve isteği yakalayabilmek. Olmak ya da olmamaktan sonraki tek meselem, bu sanırım. O kadar hızlı çekim ki yine her şey, ve hayat o kadar boşlatıyor ki kendini, günler 36 saat olsun diyorum sürekli. Zaman genleşsin, donma noktasına ulaşsın ya da dona kalsın. Kısacası, hayata yetişebileyim istiyorum. Döndükten sonraki bir yılın farklı geçeceğinin bilincinde olan ben, 2. yılın da çok farklı olmadığını yeni yeni anlıyorum şimdi. Gittikçe, o günler hiç yaşanmamış gibi geliyor, ya da anılar nokta haline dönüşüyorlar. Ama, çok anlamsız bir anda burnun ucuna konuveren özlem hissi, hiç değişmiyor. Bir kere havada yaşamaya alışan balık, suda yaşamanın sıradanlığına takıyor kafasına. Neyse efenim, sıkmayayım sizi bu gidiş dönüş muhabbeti ile artık. Zira empati pek işe yaramıyor bunu anlamış bulunmaktayım. Bir şeyler oldu bende son zamanlarda. Sinirlerim mi alınmış gibidir nedir, eskiden verdiğim tepkileri vermez oldum. Umursamaz oldum...