İki bayram arası eşsiz lezzet.
Yazmak ya da yazmaya çalışmak.
Ya da sadece, yazabilecek zamanı ve isteği yakalayabilmek.
Olmak ya da olmamaktan sonraki tek meselem, bu sanırım.
O kadar hızlı çekim ki yine her şey, ve hayat o kadar boşlatıyor ki kendini, günler 36 saat olsun diyorum sürekli. Zaman genleşsin, donma noktasına ulaşsın ya da dona kalsın. Kısacası, hayata yetişebileyim istiyorum.
Döndükten sonraki bir yılın farklı geçeceğinin bilincinde olan ben, 2. yılın da çok farklı olmadığını yeni yeni anlıyorum şimdi. Gittikçe, o günler hiç yaşanmamış gibi geliyor, ya da anılar nokta haline dönüşüyorlar. Ama, çok anlamsız bir anda burnun ucuna konuveren özlem hissi, hiç değişmiyor. Bir kere havada yaşamaya alışan balık, suda yaşamanın sıradanlığına takıyor kafasına.
Neyse efenim, sıkmayayım sizi bu gidiş dönüş muhabbeti ile artık. Zira empati pek işe yaramıyor bunu anlamış bulunmaktayım.
Bir şeyler oldu bende son zamanlarda. Sinirlerim mi alınmış gibidir nedir, eskiden verdiğim tepkileri vermez oldum. Umursamaz oldum diyelim yani.
Bence bu durum sadece içinde bulunduğum yoğunlukla ya da hastalık durumları ile de açıklanabilir.
Ya da hayatıma yeni bir sıfat eklenmesi ile son zamanlarda. Hala olmamla.
Beklenen ama geldiğinde şaşırtan tüm duygular gibi, onu görmeden anlayamacağım hislerimi askıya alıyorum. Bir kere görürsem hep özleyeceğim biliyorum ama görmek için zamanı geri sayıyorum adeta! Minik elli, süt kokulu o küçük yavrucuğu. :)
Velasılı kelam, işte ben tüm bu zorlu yaşam koşullarının sonunda, iki bayram arasında, zaman bulup da bunları yazabiliyorsam, hala yazmayı seviyorum demektir, zira hayat bunu benden silemez! Hala 24 saat olsa da bir gün, zaman hala vardır yazmak için!
Eveeet.. Neler söylendi neler.. Bayram geliyor, tatil geliyor, çalışmak geliyor, zaman akıyor, günler geçiyor...
Hayat, devam ediyor.
Ya da sadece, yazabilecek zamanı ve isteği yakalayabilmek.
Olmak ya da olmamaktan sonraki tek meselem, bu sanırım.
O kadar hızlı çekim ki yine her şey, ve hayat o kadar boşlatıyor ki kendini, günler 36 saat olsun diyorum sürekli. Zaman genleşsin, donma noktasına ulaşsın ya da dona kalsın. Kısacası, hayata yetişebileyim istiyorum.
Döndükten sonraki bir yılın farklı geçeceğinin bilincinde olan ben, 2. yılın da çok farklı olmadığını yeni yeni anlıyorum şimdi. Gittikçe, o günler hiç yaşanmamış gibi geliyor, ya da anılar nokta haline dönüşüyorlar. Ama, çok anlamsız bir anda burnun ucuna konuveren özlem hissi, hiç değişmiyor. Bir kere havada yaşamaya alışan balık, suda yaşamanın sıradanlığına takıyor kafasına.
Neyse efenim, sıkmayayım sizi bu gidiş dönüş muhabbeti ile artık. Zira empati pek işe yaramıyor bunu anlamış bulunmaktayım.
Bir şeyler oldu bende son zamanlarda. Sinirlerim mi alınmış gibidir nedir, eskiden verdiğim tepkileri vermez oldum. Umursamaz oldum diyelim yani.
Bence bu durum sadece içinde bulunduğum yoğunlukla ya da hastalık durumları ile de açıklanabilir.
Ya da hayatıma yeni bir sıfat eklenmesi ile son zamanlarda. Hala olmamla.
Beklenen ama geldiğinde şaşırtan tüm duygular gibi, onu görmeden anlayamacağım hislerimi askıya alıyorum. Bir kere görürsem hep özleyeceğim biliyorum ama görmek için zamanı geri sayıyorum adeta! Minik elli, süt kokulu o küçük yavrucuğu. :)
Velasılı kelam, işte ben tüm bu zorlu yaşam koşullarının sonunda, iki bayram arasında, zaman bulup da bunları yazabiliyorsam, hala yazmayı seviyorum demektir, zira hayat bunu benden silemez! Hala 24 saat olsa da bir gün, zaman hala vardır yazmak için!
Eveeet.. Neler söylendi neler.. Bayram geliyor, tatil geliyor, çalışmak geliyor, zaman akıyor, günler geçiyor...
Hayat, devam ediyor.
Yorumlar