Kayıtlar

Eylül, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yeşil-Alıntılar

" “Ama sonra düşündü ki her birdenbire oluşun ardında, olmuş bitmiş birçok olay, durum, oluşum vardır. Önemli olan insanın bunların bilincinde olup olmadığıdır. Oluş anı yalnızca kısa bir kesinlik, geri dönülmez bir değişimin farkına varılma noktasıdır. Zihnin birden aydınlanıverdiği, yapılması ya da olması gerekenin görüldüğü parlak ışığın yandığı an.” “Sessizlikler.Benzersiz sorular. Taraf tutma ve kayıtsızlıklar. Bilinen aldanışlar.Hepsi. Gitgide daha zor. Öyküsüz.” “Uyuyorsun. Yaprak üzerinde beyaz bir tırtılsın. Bir akarsu gürültüde üstünden akıyor. Koyu bir sıvı içinde karanlıkta diplerdesin. Saçlarına çürük ağaç kabukları takılıyor. Dilinde yosun tatları. Suyun içinde bu kadar hızlı kayarken anımsamak ve bilmek ne kadar zor. Neredesin? Duvarları kaba taştan oyulmuş bir mahzendeydin. Bambu koltuklarında oturuyordunuz, büyük cam masanın çevresinde. Nerede şimdi, kimdi o genç adam?” “Bakışı kör bir koyu maviye sürgün, Okşar duruşuyla kendini kelebek. Gün ışığı eyle

Sorumluluk Kabul Etmiyorum(!)

İşte, yine başladı aynı şey. Hayatın her evresinde yüzlerce kez karşılaştığım ve her seferinde ilk seferki gibi korktuğum bir zaman dilimi. İnsan, ne kadar da hızlı özüne dönebilir bilinmeyen olunca karşısındaki... Hayvani içgüdülerle, bilinmezin ve görünmezin verdiği iç ürpertisi nasıl da gerçek yaşanır insanın hayatında… Unutuyoruz. Aslında düşünebilen canlılar olduğumuzu, düşünebilen “hayvan”lar olduğumuzu. Belki bu yüzden garip geliyor bize yaşam. Bu yüzden farklı bir noktaya oturtuyoruz benliğimizi. Korkuyorum işte, ötesi var mı ki bundan? Hayat beni yine o kendi içindeki düzensiz düzenine sürüklüyor. Güneş daha erken batacak yakında. Hayatımızın yalnızca “gece”den ibaret olduğu günler geliyor yine. Her seferinde yeniden alışmak niye bu kadar zor ki? Kabul etmeyi reddettiğimiz için mi acaba? Geçmişe bağlı yaşamak ne kadar kötü etkiler oysa bugünü. Bunu bile bile, geçip giden yazı hatırlayıp üzülmenin anlamı ne? Kimse bilmez, bilenler de uzun ve yorucu konuşurlar, her ye

Oi Va Voi -Refugee

Resim
Videodaki ışıklar arka fonu hatırlattı... Şarkıyı yeni keşfettim, değişik geldi.

Küçük Kadın-Jehan Barbur

Küçük kadınla küçük adamın şarkısı. http://www.youtube.com/watch?v=sUrAF7CxGAg

Eylül Akşamı

Hayat, anlamsız bir senfoni gibi şimdi. Sadece şarkıyı dinliyorum ve neye benzediğini anlamaya çalışıyorum. Devam ediyor. Günler akıyor ve biz yeni toz zerreciklerinin arasına karışıyoruz her an, eskileri yok olup giderken evrende, biz var oluyoruz nefes aldığımız sürece. Aslında önemli olan hiç bir zaman nefes almak değilmiş. Bize verilen şeyi anlamak en önemlisiyken, biz başkalarının derdine düşünce oluyormuş ne oluyorsa. Mişli muşlu hikayeler anlatan birini tanırdım bir zamanlar. Hikaye geçmiş zamanını sevmediğimi, o zaman fark ettim. İnsan kendini insanda tanıryor. Bunu bilirken,yeniden öğrenmek garip geldi. Nefes alabilmenın önemini bilirken, kendimi anlayamamanın derdine düştüm. Bazı çizgiler kusursuzdu. Tıpkı kıvrılıp yuvarlanan çay bardakları gibi-ki buna eskiler ajda belli bardak derlerdi-bazı çizgiler kusursuzca iniveriyordu yerinden. Bazen de, karanlık bir yıldız denizinin içinde, canım acıya acıya dolaşıyordum. Uzaklaştıkça, aynı parlaklık ve aynı sarılık içinde kaybolu

Kimse Bilir mi Acaba?

Hislerin kaybolduğu duraklardan merhaba. Hayat akıp giden bir su ise eğer, kimse tutmasın şişesini altına. Çünkü kimse alamaz istediği kadarını, istediği saflıkta. Sudur, kirlenir, akar gider ellerin arasından, ellere karışıverir. Kaybolmuş insanların şehrinden merhaba. Kimsenin kimseyi tanımadığı, ama herkesin bilindik bir akrabalıkla yaşadığı zamansa eğer bugün, kimse söylenmesin mutluyuz diye. Her şey küçük bir hapın içinde, uyuşturulmuş bedenlerimizin içine işlerken, kimse sus demesin buna direnenlere. Garip, ne hayat. Sözcükler tersine dönmüşken daha anlamlı belki de artık. Kim bilir, gün kaç kere daha doğacak üstümüze bu şekilde. Kimse bilir mi acaba?

8.01

Resim
Dönüyor!

Bilindik-2

Bilindik. Ciddi. Garip bir Şarkı. Kendimizi her şeyden soyutladığımız anlar vardır bazen. Kimsenin aslında gerçek davranmadığını, herkesin yaşam telaşı içinde içine girdiği rolü oynadığını fark ettiğimiz anlar. Bir şeyi bilmek her zaman bir adım önde olmak anlamına gelmez. Yalnızlığımızın farkındayızdır belki de, ama ona olan vazgeçilmez tutkumuz bizi daha mutlu biri yapmaya ne yazık ki yetmez. Herkesin karşı çıktığı biri nasıl olur da kendini ifade etmeye böylesine devam edebilir? Farklılıklar nasıl olur da bir arada yaşayamaz hale gelirler, anlatılmaz, dayanılmaz acılara neden olurlar? Sanırım her şeyin tek sorumlusu, içinde yaşadığımız dünyayı, ağaçları, çiçekleri, yerin ve göğün tüm katmanlarını fazla ciddiye almak. Ciddi . Kulağa garip geliyor, ama evet, garip bir toz bulutunun içinde, uğraştığımız “kocaman” işlerle yaşarken bizler, ‘‘ciddi ciddi’’, hayat kendi süregelmişliği ile akıp gidiveriyor önümüzden. Her seferinde diyorum, bu kez daha rahat yaşayacağım, d