Kayıtlar

Eylül, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mavi Boğaz

Resim
İstanbul, binlerce insanın yaşanmışlıklarını saklayabilecek kadar büyükmüş. Herkesin birbiriyle istemeden de olsa kesişmiş yollarını saklayan, kaçışları, kayboluşları, gelişleri ve buluşmaları ara sokaklarında hala yaşatan bir şehir o. Gidersiniz, tek bir an size her şeyi yeniden hatırlatır, İstanbul onu sizin için özenle saklar çünkü, herkes için, ayırt etmeden... Bir sürü kırmızı adam vardır İstanbul'da. Dururlar. Bir çok yeşil adam vardır İstanbul'da, yürürler. Kırmızılar kan ister, yeşiller barış. O yüzden hep bir telaş vardır, hep bir mücadele. Çok fazla ara sokak vardır İstanbul'da, adını sayamayacağınız kadar fazla sokak, seslerini ayırt edemeyeceğiniz kadar fazla kuş. Kediler vardır. Sarısı, grisi, sarmanı, tekiri. Şehir sizi içine çeker, kaybolabilirsiniz, hayatta da kalabilirsiniz. Nasıl gittim ben o şehirden 4 yıl önce, nasıl da benim de ilk terk edişime şahit oldu. Çok da net değil tüm ayrıntılar. Ama o karanlık sabaha karşı, ailemi, arkadaşlarımı

Yol

Resim
O akşam başlamış ve o akşam bitmişti. Soğuktu, yıldızlıydı gece. Ama biz birlikteydik, tek sıra halinde oturmuş, müziğin ritmine istesek de istemesek de kendimizi kaptırmış, yaptığımız şeye gururla bakıyorduk uzaktan. Kolay değildi bir bütünün parçası olmak ve yine de kendin olabilmek. Bir araya gelip bir şeyler ortaya çıkarınca insan, daha da güzel görünüyordu gece. Tek gece. Tek an. Yüreğimize yollar döşeyen insanların zamanı, adı ve nedeni sorulmaz. Yüreğe döşenen yollar illa da uzun zamanlarda tamamlanmaz. Bazen sadece görürsün, yolun sonunun güzel geleceğini bilirsin ve devam edersin.  Ben de devam etmiştim. O soğuk ve yıldızlı gecede, kayda değer yaptığım tek şey buydu. Uzun süren  yalnızlık nöbetlerinin sonunda, tek yaptığım şey, sen o yolu döşerken izlemekti. Yalnızca tek bir gecem olduğunu  yıldızlar daha da arttıkça fark ettim. Yaşanmış ve yaşanabilecek tek gerçek anın o an olduğunu ancak o zaman anladım.  Sonra da sırasıyla senin o yolu yürü

Ruhi Bey

Düşlüyor Ölümünü Ruhi Bey Edip Cansever Niye ölmemeli öyleyse Yaşamak mutlu bir devinimse. Ölüsünü bekliyor Ruhi Bey Bir yanda Ruhi Bey bir yanda ölü Ve görmemek ister gibi ölüyü Oturmuş bir iskemleye. Ben ki bir ölüyü beklemekle geçirdim geceyi Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini. Getirdiler beni sayrılar evine bir sabah Asansörle yukarı çıkardılar Tertemiz bir yatağa yatırdılar - ben böyle istedim böyle oldu - Oda numaran 283'dü aklımda doğru kaldıysa Pencereden tepeler görünüyordu, bulutlar ve birtakım kuşlarla devinen tepeler Yakınımdan geçiyordu bazı kuşlar da Beyaz bir saat asılıydı duvarda. Duvarın her yerinden Bembeyaz saatler asılıydı Ve her şey o kadar beyazdı ki, ayrıntılar Yılların eklem yerlerini gösteriyordu sanki Ve bütün eklem yerlerinde koskocaman bir ölü Ruhi Beyin ölüsü Hepsi de ur gibi beni Sarmıştı ur gibi Ruhi Beyi O gün sigara içtim akşama kadar - İkinci gün aldılar sigaramı - Ve saatler biraz sarardı Sarardı bütün ayrıntılar. Ve otuz sekizin altına

Su akar, yolunu bulur :)

Yazdım. Ne gördüysem, ne göremediysem, ne görmek istediysem hepsini sadece yazdım. Oluk oluk akan suların altına bıraktım kendimi ve unuttuğum şeyleri bir bir hatırladım. Hayat güzel bir oyundu. Hep sıramı bekledim, bir çok role büründüm. Zamanla yıllardır taşıdığım, ama farkında olmadığım rollerimi keşfettim. Bazısı acıttı, bazısı hiç yaralamadı. Unuttum sonra oyun olduğunu, yalnızca yaşadım. Bir tatil bu kadar mı uzun sürer? Sanki yıllar önce bırakmışım gibi okulu, aradan uzun seneler geçmiş ve ben 15 gün sonra tekrar döneceğim. Sanki son senem olduğunu anlamış gibi, günler ağırdan mı geçtiler acaba? Hayatta verdiğimiz kararların sonunda mutlu olabilmenin öyle ya da böyle mümkün olduğuna inanmak istedim.       Bir adım atarken, ileride bir gün bu anı nasıl anımsayacağımın hayalini kurdum hep. Ya pişman olup keşkeler içinde üzülecektim, ya da iyi ki de öyle olmuş diyecektim. Başka seçenek nasıl olsa yoktu. (Galiba?) Ve sonra, tam da "iyi ki" olan bir zaman diliminde,