Mavi Boğaz



İstanbul, binlerce insanın yaşanmışlıklarını saklayabilecek kadar büyükmüş. Herkesin birbiriyle istemeden de olsa kesişmiş yollarını saklayan, kaçışları, kayboluşları, gelişleri ve buluşmaları ara sokaklarında hala yaşatan bir şehir o.

Gidersiniz, tek bir an size her şeyi yeniden hatırlatır, İstanbul onu sizin için özenle saklar çünkü, herkes için, ayırt etmeden...

Bir sürü kırmızı adam vardır İstanbul'da. Dururlar. Bir çok yeşil adam vardır İstanbul'da, yürürler. Kırmızılar kan ister, yeşiller barış. O yüzden hep bir telaş vardır, hep bir mücadele.

Çok fazla ara sokak vardır İstanbul'da, adını sayamayacağınız kadar fazla sokak, seslerini ayırt edemeyeceğiniz kadar fazla kuş.

Kediler vardır. Sarısı, grisi, sarmanı, tekiri. Şehir sizi içine çeker, kaybolabilirsiniz, hayatta da kalabilirsiniz.

Nasıl gittim ben o şehirden 4 yıl önce, nasıl da benim de ilk terk edişime şahit oldu. Çok da net değil tüm ayrıntılar. Ama o karanlık sabaha karşı, ailemi, arkadaşlarımı ve üniversite yıllarımın ilk zamanlarını bir süreliğine geride bırakma maceramda, ilk tanığım oydu. Nasıl da ayrılabildim havaalanından, ayaklarım nasıl o kadar istekle çekti beni, şimdi gerçekten anlam veremiyorum.

İstanbul'da ve belki de sevdiğimiz tüm şehirlerde yaşanan şeylerin zamanla olduğu gibi, o günlerde şimdi hiç yaşanmamış gibi geliyorlar. Ama işte, İstanbul bu ya, her gidişinizde size bir "hoş geldin seremonisi" verecek. İyi kötü ne varsa hatırlatacak size, siz sormasanız da. O sadık bir sırdaş gibi ne öğrendiyseniz orada, ve ne kaybettiyseniz hepsini bir bir hatırlatacak size.

Başka kaç şehir bunu yapabilir acaba?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose