Memento mori!

Memento Mori!

Küçük bir başkaldırı, ani bir kayıp, akıp giden kum taneleri.

İnsanın hayatı anlamasının ucu bucağı yok, her an, her gün, her insan yeni bir sınav, yeni bir mücadele bizlere.

Bazı cümleler gerçekten yaşanmadan anlaşılmıyor, hayat üzerine söylenen tüm beylik cümleler gibi, öylece duruyorlar karşımızda. Ancak başımızı kaldırıp gördüklerimizi hissedince farkına varabiliyoruz neden söylenmişler, o ağıtlar niye yakılmış, o satırlar kimlere, hangi yalnız ve uzun gecelerde yazılmış.

Ortak geçmiş ne yazık ki daha iyi hissettirmiyor insanı. İlk ve son olmadığını bilmek daha rahat nefes aldıramıyor, belki de o arada bir yerde, kaçıncı olduğunu bilemeyecek olmak da ekleniyor tüm kederlerin üzerine.

Bazı şeyler bazı şeylerin yerine var oluyor bu hayatta. Seni asla yalnız bırakmayan dostların oluyor, gülmekten gözünden yaş gelen anıların, bir şekilde seni güldürmeye çalışan insanlar, hiç bir şey bilmeden derdini görebilenler, az hukukla da olsa yüreğine dokunabilenler oluyor.

Saçlarım uçuşuyor rüzgarda, yüzümü estiği tarafa çevirmek istiyorum, ki saçlarım yüzüme gelmesin. Ama o beni ittiriyor, sırtımı dönüp gitmemi istiyor, ardıma bakmadan. Savruluyorum, o kadar küçük ve savunmasızım ki, elimden gelmiyor hiç bir şey. Sırtımı dönüveriyorum, beni ittirmesine izin veriyorum. Saçlarım yüzüme vuruyor sonra, her bir teli ayrı acıtıyor önce, sonra sarıp sarmalıyor yüzümü; rüzgara karşı giderken göremediklerimi görüyorum, hepsi gülerek selamlıyorlar beni, o ittirse bile, biz buradayız dercesine.

Ama işte,dedim ya, bazı şeyler, bazı şeylerin yerine var oluyor bu hayatta. Yaşadığımız ana şükretmek o kadar zorlaşıyor, o kadar acıtıyor ki nefes almak bazen, insan kendisine, toprağa, havaya, suya öylesine yabancılaşıyor ki, başka bir gezegende, başka bir galaksinin hayaliyle yürüyor bazen yolları. Geri dönebileceğimizi bilsek hangimiz gitmek istemeyiz ki?

Herkesin yaşadıklarından bir şeyler yaşıyorum, herkesin gördüklerinden bir şeyler görüyorum. Temeli hep aynı, bir cümle, bir olay, bir an belki fazla, belki eksik. Ama sonunda hep aynı döngüyle gerçekleşiyor her şey. Gururunu üzerinden çıkarıp atabiliyorken, üzerindeymiş gibi rol yapman gerekiyor. Bir şeyleri çözebilecekken, hayatta sana verilen rolü kaçmak sanıp ardına bakmadan gidiveriyorsun. Hayatın bu rolleri bize bazen zorla yaptırmaya çalışması, aslında akıp giden o şeyin, tüm bu rolleri öğrenme, ve iyi bir şekilde oynayabilmekten ibaret oluşu çok absürt değil mi?

İçimde kırılmış cam parçaları var gibi hissediyorum. Bakıyorum, bakıyorum, nasıl olduğunu, neden olduğunu anlamaya çalışıyorum her şeyin. Her gece kendimi avutuyorum da, her sabah yeniden buluveriyorum içimde hepsini. Dokunuyorum onlara, kanıyorum, acıyorum zaman zaman. Kırıkları toplamak zaman alacaksa da, etrafta elime küreği ve süpürgeyi tutuşturmaya istekli, bir yandan da camlara dokunup bakmama izin veren bir çok insanın oluşu içimi rahatlatıyor.Derin bir nefes alıp bekliyorum. Bekliyorum, daha az özlemin, daha az acının olduğu bir zamanın hayalini kurarak. Acılar ve hayatın bize dayattığı zorluklar nasılsa hiç bir zaman bitmiyor değil mi?

İnsanın zaman zaman tüm bunların karşısına uzaktan geçip bakması ve kendi kendine söylemesi gerekiyor;

"Memento mori
Fani olduğunu hatırla.
Memento te hominem esse
Sadece bir insan olduğunu hatırla."

Yorumlar

Merhatip dedi ki…
Özlemişim yazılarını... :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose