Vitamini Posasında

Geldiniz ve gölgelendi geceler. Tam da gelmeniz gereken zamanda, tam da gelmeniz gereken şekilde. Hayat, kurulan müzik kutuları gibi sert ve bozulmaya müsaitti. Ama yine de güzeldi.

Düşünceler. Hiç birimiz neden hiç bir yere varamıyoruz söylesenize? Neden gittiğimiz yollar siliniyor hep en sonunda? Söylemek istediklerimiz sanki  her daim içimizde kalıyor, yaşamak istediklerimiz, görmek istediklerimiz. Uzun yollar yürüyoruz, uzun, engebeli yollar. Ama bir türlü o dağın arkasını göremiyoruz.

Geçen hafta 5 dakikalığına ölümü düşündüm. Sonsuz bir karanlık. Yaptığın, söylediğin, düşündüğün her şeyin saniyenin binde biri içerisinde silinmesi. Koca galaksinin toz zerresi kadar küçük gezegeninin üzerinde asılı kalan anılarımız. Dünya, ne kadar güzel şey varsa hepsini hatırlayacak kadar şanslı, yaşanan onca acıyı unutamayacak kadar da lanetli. Belki de işte tam da bu yüzden, onu kıskanıyoruz, ve kendimizi o boşluk yerine başka şeylerle avutuyoruz.İyilikler ya da kötülükler göreceğimizi düşünüyoruz öldükten sonra. Belki  tam da o boşluğa odaklanabilsek, anlam içindeki anlamsızlığına, kaydırak yolculuğumuz daha az acı verecek.

Ama yok, boşluğa varmadan önce her şeyin tadını çıkarmak istiyoruz. Çünkü hayat kurulan müzik kutuları gibi, sert ve bozulmaya müsait. Ama içinde bin bir çeşit güzel melodi var. Hangisini kaçırsak diğerinin hatırı kalıyor sanki. Sanki insanlığın tüm anlarını anlamak, görebilmek ve hissedebilmek gerekmiş gibi algılıyoruz yaşamı. Onların keşkelerini yapmadan daha farklı bir şeyler üretebilir, daha farklı duygular hissedebiliriz gibi geliyor. Hayatın suyuyla birlikte posasını da istiyoruz. Vitamini posasındaymış gibi.

İstiyoruz işte, yapacak bir şey var mıdır ki bunun için? Hepimiz, bu aralığını bilmediğimiz ama sona erdiğini idrak ettiğimiz anlamlı anlamsızlıkta sıkışmış çaresiz varlıklarız. Çaresizliğimizi aşmak için elimizde olanlardan anlam yaratıyoruz işte, yaptıklarımızın daha fazla bir anlamı da yok aslında. Ama işte, o anlam ihtiyacı nereden geliyor diye düşünürsek, bilmiyorum.  Belki de sebebi, herkesin bu anlamsız aralığa neden başka bir canlı, bir taş, bir kağıt, bir makas olarak değil de bir insan olarak geldiğini anlamaya çalışmasındaki yolculuğun  ilk aşaması olmasıdır.

Bir şey olmalı... Bir fikir, bir düşünce, bir duruş... Bir cümle, bir söz, bir şarkı.

Bazen yalnızca doğarsın ve ölürsün oysa. Geride kalanların anlam arayışına vurulmuş koca bir balta.

Anlam arayışının gizli öznesi adalet arayışı sanki. Anlamsızlık hepimize eşit dağıtılıyor ama bu anlamsızlığı ortadan kaldıracak, ya da içindeki anlamı bulduracak illüzyonlar maalesef herkese düşmüyor şu hayatta. Peki o karakterler ne için buradalar? Bunu fark edip dünyanın adaletsizliğini bağırmak için mi?  Belki de adalet delaleti gibi gördüğümüz olayları da biz yaratıyoruz aklımızda. Hayatın bize kaosu içerisinde sunduğunu düşündüğümüz adalet öyle iyi geliyor ki, "Şu hayatta adil muamele gördük, gösterdik. Şimdi boşluğa / iyiliğe  sürüklenebiliriz." kafasına giriveriyoruz.


Belki de karlı bir kış gecesinde bütün kalp kırıklıklarına, bütün olamayışlara ve gidenlere,başarısızlıklara,kalmayı düşünmeyenlere, uğramayı bile istemeyenlere, geç kalmış olanlara, hiç gelememişlere ve gelmeyeceklere üzülmek yersizdir. Belki sadece, hayatta geçmiş verilere göre olması tahmin edilen olaylardan çok, hiç olmayacak denilen şeylein de olabileceğini hatırlamak gereklidir.

Evet, kandırmaca yine aynıdır, hayat müzik çalan bir kutudur ve eğer nazik davranmazsak çabukça bozulabilir. Ama yine de güzeldir dinlemesi. Hele de karlı bir Ocak akşamında.


Ankara 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose