Mem.

Bu günü bundan 10 yıl sonra silik anılarla anımsarken, bu anı ve hissettiklerimi kalıcı kılmak istedim. Yaşamı, var oluşumuzu, hayatı sorgularken belki de, tam da bu yüzden, bu ülkede, bu dünyada bugünlerde ve geçtiğimiz yıllarda yaşanan şeyleri düşününce elimde tek kalan şey hissizlik oluyor. İnsan canının değeri ve anlamı, hayatın büyüklüğü ve ona katabileceğimiz onca değer başlı başına bir evreni oluştururken, bizler evrendeki küçük bir toz parçasına ait bir gezegende, zaman çizgisinin son anlarından birini yaşıyoruz sadece. İşte bu ikisinin çatışmasında, yalnızca kendimi rahatlatmak adına da olsa sanırım, ikinci adımı seçmek istiyorum. Çünkü bunca adaletsizliğin, akıl tutulmasının, vicdansızlığın ve insani bütün değerlerin hiçe sayıldığı bir anlamsızlıktansa, bilimsel değerlerle açıklanan ve gerçekliği kanıtlanan anlamsızlık daha rahatlatıcı geliyor.
Evdeyim, saat gece 01:08. Bütün şehir, merkezinde büyük bir konser varmışçasına yankılanıyor, televizyonlarda insanlar arabalarında, ellerinde bayraklarla bağırıp heyecanla coşkuyla sloganlar atıyorlar. Hayat diye bildiğimiz şeyi ne kadar farklı yaşıyorlar diye düşünüyorum. Günlük hayatta ne kadar birbirine benzer şeyler yaşasak da, manada ayrılıveriyoruz.
Herkes bambaşka şeylere inanıyor ve herkes birbirini kendi inandığı yola getirmek için kendi yöntemleriyle mücadele ediyor. Oysa kimse aynı anda bir araya gelip birbiriyle iletişime geçemez ki şu dünyada. Kimse birbirini aynı anda dinleyemez, ve kimse herkesin dediğini aynı anda yorumlayamaz. Çünkü insan, bir başkasının deneyimlerinden kendine dersler çıkartabilen bir varlık olsa bile, yaşamadan , empati kuramadan anlayamayacağı onlarca şey vardır bu dünyada. Ve işte bu yüzdendir ki zaten, farklılıklar zenginlik olur, herkes birbirine anladığı şeyi anlatmaya çalıştıkça, herkes zevk aldığı anlamı keşfetmeye, ve keşfettiğini paylaşmaya çalıştıkça aslında bir ahenk oluşur gibi. Oysa bu topraklarda dünyanın bir çok yerinde de tek yaptığımız tüm bunları dayatma ve baskıyla birbirimize yaşatmaya çalışmak. Tek doğrunun, tek gerçeğin ve tek yanlışın olduğuna sorgusuz sonsuzlukla bağlanmak.
Bundan 10 yıl sonra bu yazıyı okuyacak mıyım onu bile bilmiyorum. Neden 3 5 değil 10 onu da bilmiyorum. Ama tam bu akşam, büyük bir topluluk olarak hayal kırıklığı, şaşkınlık, bıkkınlık, umutsuzluk ve stres gibi bir çok olumsuz duyguyu bilmem kaçıncı kez deneyimlerken, gözümüzü açıp bizi şu küçük noktanın üzerinde yönetecek kişiyi seçebilme özgürlüğümüzü aldığımızdan beri, asla değiştiremediğimiz ve hayalini kurduğumuz gibi olmayan yaşantımızı, gençliğimizi bunları düşünmeye harcarken, kendimi tam da bu fikirlerin ortasında buluveriyorum.
Kimimizin anlamı bu saçma düzeni kökünden değiştirmek için ne gerekiyorsa yapmak için mücadele  vermek, kimimizin anlamı bunun üzerine düşünüp yazmak, kimimizin anlamıysa bambaşka bir şey. Eğer böyle düşünmezsem, kendi adıma, onlarca ölen insanın gidişi aklımı başımdan alırdı gibi hissediyorum.. Bir şekilde hepimiz o akıp giden düzenden etkileniyoruz ama sonunda tercih ettiğimiz kendi anlam arayışımız kadar dahil olabiliyoruz. Acaba herkes aynı anlama bağlı kalsa değişir miydi her şey ? Daha mı sıkıcı olurdu, daha adil mi , daha düzenli mi?
Dışardan gelen yüksek sesli konuşmaya, havai fişeklerine ve araba kornalarına karşı müziğin sesini biraz daha açmaya ihtiyacım var. Gelmiş ve geçmekte olan ve gelecek olan hiçbir şeyin sahibi olamayacağımızı, hayatta asla bilemeyeceğimiz şeylerin olacağını ve ölümlü olduğumuzu hatırlamaya ihtiyacımız var.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose