Newton'un 1. yasası ya da gece yarısı aklıma gelenler

En son ne zaman saçlarımızla oynadı birileri? Huzurlu bir şekilde geceyi, köpeklerin karanlıkta gördüğü karaltılara bitmek bilmeyen haykırışlarını dinleyerek, sadece ve sadece dinleyerek, “eylemsiz”liğimizi konuşturarak en son ne zaman harcadık bir geceyi?
Her şey o kadar hızlı ki. Yemeklerimiz hızlı, yollar hızlı, bilgi hızlı. Alkol bile kana daha hızlı karışıyor sanki eskisinden. Her gün yaşadığımız minik şaşkınlıklarla bünyemize biraz daha aşılıyoruz kabullenmeyi. Dünyanın en zor şeylerinden birisidir, öyle burun kıvırmayın hemen. Değiştiremeyeceklerimizi, dönüştüremeyeceklerimizi ve kaybetmek zorunda olduklarımızı kabullenebilmek. Her şey gibi, bunu da hızlıca yaşıyoruz galiba, ya da yaşadığımızı sanarak yanılsıyoruz. Birinin kucağına uzanıp karıştırılan saçların ağırlaştırdığı zaman da, sadece okuduğumuz kitabın bilmem kaçıncı sayfasında, ya da izlediğimiz filmin kritik konuşmalar geçen duygusal anlarında asılı kalıyor galiba.
Böyle bir zamanda eskiden kalma bir şeyler beklemek çok mu zor? Belki de öyle, belki de insan yukarıda dediğim gibi bunu da kabullenebilmeli. Ama ayak uydurabilmek… Bu,  bu başka bir hikâye. Çünkü insanın kalbi ve oluşturduğu ilişki kalıpları buna göre işleyemeyebiliyor. Ne diyor eski şarkılar, gönül, ferman dinlemiyor.
Kimilerine göre hayatta naif kalabilmiş olmak bir lütuf, kimileri içinse zorlu bir yolculuğu daha da zorlaştıracak meziyetlerden bir tanesi. Bilmiyorum, hangisi hangisine uyar, ama ben bu yolda saçlarımızı okşayarak bizimle o sessizliği paylaşacak birilerinin varlığına inanmak istiyorum. Hayatımızda hiç bir şey yolunda gitmiyormuş gibi görünürken bile inanmak istiyorum evet, çünkü böyle bir şey olmayacaksa, bu başka türlü bir sevgiyi – belki hızlı tüketilen, belki gösterilmeyen, belki başka şekillerde yaşanan-kabullenmem anlamına geliyor ve evet kabullenmekten sonuna kadar kaçabiliyor insan.
Hala düşündüğüm ve hemen hemen emin olduğum bir şey var ki, şu hayatta yazmayı seçen insanlar, ister hobi, isterse yaşamak için olsun, hepsi bir meselesi olan insanlar. İster basit bir aşk olsun, ister bir şeyi öğretme çabası gütsün, isterse de hayal gücünün sınırsız topraklarında dolaşsın. Yazan herkesin, bir alacağı var, kapatamadığı bir hesabı var ve bunu anlatmak için türlü yollar seçerek kendini ifade ediyor.
Biliyorum çok dallandırdım her şeyi. O kadar karıştı ki asla toparlayamam. Toparlamak da istemiyorum sanırım ya, neyse. Giden birini özlemeye başlamak, doldurulmuş kumbaranın bir anda boşaltılması gibi, içinizden neler söylemek geçiyorsa, tam o anlarda üşüşüyor aklınıza.. Ama iyi ama kötü, yazmak bir rahatlama yolu, üşüşenleri karşılayıp misafir etmenin temini. Yazmak belki de istifra etmenin en güzel metaforlaştırılmış hali.
Hala yazın ortası kadar sıcak ama artık sonbahara göz kırpmış eylül ayının tam da ilk gününün gece yarısında aklıma gelenler tam da böyle. Hiç kimseyi düşünerek yazmıyorum, kelimeler gelmek istediğinde yol veriyorum hepsine. Hiçbir geçerliliklerinin olmadığını bile bile…
İşte bu gece de böyle bir gece.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose