Tralala.*

Diyorum ki bazen, şu hayattaki senaryomuzla anlaşma içinde olabilsek keşke her an. Bize verilen rollerle tatmin olabilsek, mutlu olabilsek, gülümseyebilsek. Çok polyannacı bir tutum gibi geliyor sonra birden bu düşünce, insan nasıl her şeyden memnun bir hayat sürebilir ki diyorum içimden. Elbette ters giden bir şeyler olacaktır, olmalı da. Evren düzensizliği sever çünkü. Ama işte, rolü kabullenmek, yönetmenle iş birliği içinde olmak daha kolay olanı ya, sanki öylesi daha yapılabilirmiş gibi geliyor. Ben yapabiliyor muyum bunu? Sanmıyorum. Haksızlığın alasını hissediyorum hatta bazen.

***
Şu final zamanında bile oturup şunları yazıyorum ya, "pu" bana. Bu dönem, üzerime dökülen "umursamazlık" tohumları iyiden iyiye sardı beni. Her hissiyatın belirli bir düzeyde yaşanmasını beklerken, gereken yerlerde gereken tavırları verememenin sıkıntısını yaşıyorum uzun bir süredir. Bir de üzerine anlam veremediğim davranışlar, garip ve çoğunlukla gereksiz insanlar ve olaylarla daha nicesi eklenince, üst paragrafta savunduğum tezi, önce kendi hayatımla çürütüyorum sanırım.

Belki de o kadar kötü değildir durumum. (İşteee içimdeki poly.Good girl.)

Ya da gerçekten dur demem gerekiyordur, içime bakmam gereken bir kapı vardır bir yerlerde ya da. Hayatımdaki önem sırasını- yani hangi oyuncuların, rollerin başrol hangilerinin yan olduğunu öğrenmek- belirlemem gereklidir belki de.

Sonuç olarak halet-i ruhiyemi yine bir şarkı sözü ile bağlayacağım. (İçlerinden "çok ergensin" diyerek okuyanlar, evet ergenim, hala sivilcelerim çıkıyor, ama en azından hayatın arkasından küfretmek yerine, yüzüne konuşuyorum, siz de deneyin, güzel oluyor.:))

Öhm öhm.. Ne diyordum, "I'm a mixed up girl, in a logical world."

Evet, böyle.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose