Karanlık


Sonra; ”Döndüm işte” dedi adam, “Geldim, buradayım”.
“Ama artık aklımda hiçbir şey yok, aklım yok  benim, başım yok.”

Orada öylece yatan bedenini görebiliyordu kadın. Yüzsüzce, anlamsızca uzanıyordu adamın vücudu önünde. Derinde bir yerlerde o kadar çok üzülüyordu ki durumuna, garip bir vicdan azabı hissediyordu, sanki onca şeyin sebebi kendisiymiş gibi.

Ardından önünde bir başka kadın belirdi. Ona söylemeliydi, adamın kafasının yerinde o kocaman simsiyah boşluğu gördüğünü söylemeliydi. “Sen bilmiyorsun,” demeliydi, “Sen onu geri dönecek sanıyorsun, ama o artık o karanlıktan çıkamaz, kırılan parçalarını toplayamaz ruhunun. O bardaktan su içemez…”

Öylece bakıyordu kadına. Kadın gülümsüyordu hafifçe. Onu beklediğini hissedebiliyordu.

Her şeyin sonuna doğru, önünde gülümseyen kadına adama neler olduğunu anlatmayacağından emindi. Kendisi farkına varsın istiyordu. Çünkü biliyordu ki, o da savrulan düşüncelerin toplanabileceğine bir zamanlar inanmıştı tıpkı o kadın gibi; dökülen camların birleştirilebileceğine, aynı bardaktan tekrar su içilebileceğine…

Umuda sarılmak çok rahatlatıcı bir histi. Bunu biliyordu. Sırf bu yüzden belki de söylemeyecekti ona. Hele de içinde bir yerlerde adamın hala o karanlıktan kurtulabileceğine inanırken.

Kadın adamı karanlıkta tanımıştı. Karanlıkta sevmişti. O karanlıkta kaybolup gidebilirdi onunla. Kırılan bardağı itip yenisini koyabilirdi, asla kırmayacağına yemin edemez, ama koruyacağına söz verebilirdi.

Ama bazı sözler vardı, kadının aklında. Bazı anlar, bazı yaşanmışlıklar. Yine kendini koyardı yerine, yine anlardı bazı şeylerin olamayacağını. Bardak kırıldı diye susuz kalınmayacağını. Ama aynı bardağı kullanmak istemenin de yanlış olamayacağını.

Sustu kadın. Rüyalar bu kadar uzun sürer miydi? Bu anlamsız vicdan azabı uyanınca geçer miydi?

Uyandı kadın.

Bir bardak su içti. İçi yanmıştı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose