Kahverengi yaprak

Bir şeyi nasıl yaşamak istediğimizle nasıl yaşadığımız aslında çok farklı şeylermiş kahverengi yaprak.
Ne yapmak, ne görmek ve işitmek istediğimiz yalnızca birer andan ibaret. Oysa nasıl yaşadığımız, nasıl sevip nasıl sevildiğimiz hayatımızı oluşturan- yani süreç dediğimiz o uzun zaman dilimi.

Sanırım hiç kimse aynı şekilde yaşamıyor bu süreci, ister istemez benzerlikler vardır elbette, ki hayatlarımız bir noktada kesişebilsin. Ancak bana öyle geliyor ki, karşıtlıkların ateşini körükleyen de bu bir şeyi farklı algılayış ve yaşayış biçimleri.

Yok, yanlış ya da doğrusu elbette yok, mesele sana en benzer şekilde söyleyeni, en benzer şekilde işleyeni tutabilmek yanında. Aynı notadan girebilmek, aynı şekilde hecelemek.

Farklı yaşadığını fark edebilenlere ve birbirinin yaşamını sürdürme şekline, geçtiği yollara, seçtiği insanlara her şekilde eyvallah diyebilmek ne kadar hafifletici olmalı şu hayatta!

Bunu yapabilmeyi öyle isterdim ki kahverengi yaprak,birilerinin yaşamına saygısızlık yaptığımdan, ya da hoşgörüsüz olduğumdan değil bu söylediklerim, sadece içimde susturamadığım bir ses gibi. Çevrendekilerin de senin seçtiğin yolları seçince daha iyi olacaklarını düşünmek. Tecrübe edinirken  geçtiğin aşamalardan ancak onların da geçince öğreneceğini sanmak.

Kocaman bir naiflik. Büyük karanlık bir saflık çukuru. Çukuru belirledim belirlemesine de, hala zaman zaman içine atlamakla atlamamak arasında debeleniyorum. Bir de diyorum bazen, keşke hiç çıkmasaydım, belki o kuyunun içindeki yaşam da bir şekilde yalnızca bana ait bir yaşayış biçimi olurdu, kim bilir.

Böyleyken böyle işte kahverengi yaprak. Hala yanımdakilerin benim onları sevdiğim gibi beni sevmelerini, onları yaşadığım gibi beni yaşamalarını istemem de belki sade ve sadece bana özgüdür.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose