Sancılı Bir Gün
Bir şeyler yazmaya başlamak için önce bir cümle bulmak gerekir. Ve zaman sonbahar aylarından birinde asılıysa şayet, etrafa bakıp ağaçlardan, kokulardan, dökülen yapraklardan ve uzayan gecelerden ilham almak çok kolaydır aslında.
İnsanlar niye bu kadar yorgunlar? Niye geçmiyor bu üzerimizdeki bitkinlik? Hep bir yerlere yetişiyoruz, uzak yakın, isteyerek, istemeyerek, koşa koşa giderek, sürüklene sürüklene dönerek. Yediklerimizi, içtiklerimizi tüketir gibi tüketiyoruz zamanı, o akarken bir de biz çeviriyoruz başını aşağı doğru.
-----
Bir insanla anlaşamadığımızı anlatan anlar vardır ya, işte o anlarda, kabulleniş ve arkasından gelen umursamazlık aslında ne kadar da rahatlatıcıdır. Anlarız ki onunla anlaşmak, aynı pencereden bakabilmek imkansız. Uğraşmak anlamsız, mücadele yersiz. Kendimizi rahat hissederiz, çünkü hemen hemen eminizdir.
Bir de anlaşabildiğimizi bildiğimiz, ama zaman zaman çok farklı düşündüğümüzü idrak ettiklerimiz vardır. Onlar daha çok yakıyorlar sanırım canımı. Bir camın çatlak olmaması için elinden geleni yapmak gibi bir şey bu, insanların kendine benzeyenleri bulma çabası. Biliyorum, ama her seferinde deniyorum işte, ne kadar aynı olabilir fikirler, ne kadar uzlaşılabilir bir insanla?
-----
İnsan niye kendine işkence çektirir ki? Bilmem sevgilim. Bilemem, çünkü en çok yaptığım şeydir bu benim. Yaşanmışlıklar beni çok acıtır. Kendi yaşadıklarım, başkalarının yaşadıkları, onlara yaşattıklarım, onların bana yaşattıkları.
Geleceği görmek istedikçe geçmişin eteklerinden çekip tutması gibi bir şey bu,evet. Aynı kelimeleri, aynı tavırları, o gülüşü, o bakışı defalarca harcamış olma durumu... Kalanlarının uzaktaki yolları görmeye yetmeyeceğinin idrakı. Yabancılaşma.
Bunun çok sevmekle ya da çok sevmekten korkmakla bir ilgisi olmalı. Hangisiyle daha çok ilgili, henüz çözebilmiş değilim. Ama çok yaşadıkça, çok gördükçe daha çok değişiyormuş insan. Sapılmamış bir sürü yolun, görülmemiş bir çok insanın, keşfedilmemiş bir çok cümlenin olduğunu anlıyormuş. Bunlar her zaman mutlu etmez insanı elbette, çok bilmek her zaman acıtmıştır zira.
Çok şükür ki, bilmediklerimiz öğrendiklerimizden hala daha çok fazla. En azından benim için öyle. Belki de devam etmemi sağlayan motivasyon da bu.
İnsanlar niye bu kadar yorgunlar? Niye geçmiyor bu üzerimizdeki bitkinlik? Hep bir yerlere yetişiyoruz, uzak yakın, isteyerek, istemeyerek, koşa koşa giderek, sürüklene sürüklene dönerek. Yediklerimizi, içtiklerimizi tüketir gibi tüketiyoruz zamanı, o akarken bir de biz çeviriyoruz başını aşağı doğru.
-----
Bir insanla anlaşamadığımızı anlatan anlar vardır ya, işte o anlarda, kabulleniş ve arkasından gelen umursamazlık aslında ne kadar da rahatlatıcıdır. Anlarız ki onunla anlaşmak, aynı pencereden bakabilmek imkansız. Uğraşmak anlamsız, mücadele yersiz. Kendimizi rahat hissederiz, çünkü hemen hemen eminizdir.
Bir de anlaşabildiğimizi bildiğimiz, ama zaman zaman çok farklı düşündüğümüzü idrak ettiklerimiz vardır. Onlar daha çok yakıyorlar sanırım canımı. Bir camın çatlak olmaması için elinden geleni yapmak gibi bir şey bu, insanların kendine benzeyenleri bulma çabası. Biliyorum, ama her seferinde deniyorum işte, ne kadar aynı olabilir fikirler, ne kadar uzlaşılabilir bir insanla?
-----
İnsan niye kendine işkence çektirir ki? Bilmem sevgilim. Bilemem, çünkü en çok yaptığım şeydir bu benim. Yaşanmışlıklar beni çok acıtır. Kendi yaşadıklarım, başkalarının yaşadıkları, onlara yaşattıklarım, onların bana yaşattıkları.
Geleceği görmek istedikçe geçmişin eteklerinden çekip tutması gibi bir şey bu,evet. Aynı kelimeleri, aynı tavırları, o gülüşü, o bakışı defalarca harcamış olma durumu... Kalanlarının uzaktaki yolları görmeye yetmeyeceğinin idrakı. Yabancılaşma.
Bunun çok sevmekle ya da çok sevmekten korkmakla bir ilgisi olmalı. Hangisiyle daha çok ilgili, henüz çözebilmiş değilim. Ama çok yaşadıkça, çok gördükçe daha çok değişiyormuş insan. Sapılmamış bir sürü yolun, görülmemiş bir çok insanın, keşfedilmemiş bir çok cümlenin olduğunu anlıyormuş. Bunlar her zaman mutlu etmez insanı elbette, çok bilmek her zaman acıtmıştır zira.
Çok şükür ki, bilmediklerimiz öğrendiklerimizden hala daha çok fazla. En azından benim için öyle. Belki de devam etmemi sağlayan motivasyon da bu.
Yorumlar