Dead And Lovely

Nesin sen?

Kimin kırdığı kalpsin? Kaçıncı kez hissediyorsun bu uçurumdan düşme hissini? Kimi arzuluyorsun tam şu anda? Kimin elleri ellerinde olsun isterdin? O bunu bilse bir şey değişir miydi? Öyle mi? Demek biliyor... Ne tuhaf. Kaçıncı kez incindin peki, hatırlıyor musun? Kaç kez daha olacak bilemezsin, evet. Ama yaşamak zorundasın, kesinlikle. Dur bir dakika, ellerin ne küçük. Hangi renk ojen? En sevdiğin renk yok mu? Garip. Herkesin en sevdiği renk vardır. Yarattığın şeylere dönüp ne kadar bakıyorsun? Yeniden kestiğin bir tişörte, hazırladığın bir kutuya, doldurduğun bir deftere? Hiç mi? Bence geriye dönüp bakmalısın. İnsan ne hissettiğini o anda çabuk unutuyor sanırım. Bir süre sonra  garipsiyor kendini, geçmişteki halini. Ama hisseden de sendin öyle değil mi? Uzun uzun yazmıştın hatta, eve gelir gelmez. Zor muydu? Biraz. Geçti mi? Belki. Ona okutsaydın belki çok daha kötü olacaktın, ama kendine sakladın. Şimdi, içinde bir yerlerde, hala kendinle mücadele ediyorsun. Kendine ısrarla soruyorsun, neler yaşanacak, neler olacak acaba diye. Oysa her seferinde düşüyorsun. İlk büyük düşüşünü unuttuğun için galiba, sonraki kalkışların unutturduğu için belki de, her seferinde düşüşüne aldırmıyorsun. Ama bazen bir an geliyor değil mi? Evet, biliyorum o anı. Her şeyin bir araya geldiği mükemmel zamanlama. İçini kanatan anların bileşkesi. Tutamıyorsun akıp gideni. Duygusal olmak yasakmış gibi bir de ona üzülüyorsun, iyi mi?  Belki bir adım daha gidiyorsun böyle anlarda kabullenmeye. Belki bir adım daha uzaklaşıyorsun. Neticede hiç bir şey lineer değil, hiç bir hal kalıcı değil. Belki kabullendiğini düşündüğün 4. günde her şeyi unutuyorsun, öyle mi dersin gerçekten? 

Nesin sen?

Rüzgar serince esiyor. Kim üzdü seni? Kim bir şey yaptı, ya da dur bir saniye, yapmadı mı demeliyim?  Düşünmüyorken ne kadar rahatsın değil mi? Aslında her şey neyi, kimi düşündüğünü kontrol edebilmekte. Ah, ama işte bir de duygular giriyor işin içine. Ne zaman gelip gideceklerini kontrol edemediklerin. Nedir bu, kaptan sen misin onlar mı? Yoksa kaptan diye bir şey yok mu? Her şey bazen o kadar karmaşık ki...

Ağlamak rahatlamaya bir adım daha yaklaştırıyor mu seni? Bırak yaklaştırsın. Ayna tutup hissettiğin güzel duyguları gösterebilir misin ona?  Korkarım ki hayır. Ona nasıl sarılmak istediğini, onunla ilgili onun bile unuttuğu küçük detayları anlatmak ister misin? Korkarım ki evet. Ama göremeyecek işte, hissettiklerini hissedemeyecek. Çünkü onunla ilgili değil, seninle ilgili tüm hissettiklerin. Evet, ona karşı hissettiklerin.

Bazen, bir başaçıkma yöntemi olarak hala hissedebildiğini görmek de güzel, bunu hiç düşündün mü? Evet, çok kez düşündün, lacivert koltukta aldığın o beynini dağıtan mesajdan sonra hissettiğin acıya sevinmiştin bile aylar sonra, ne mutlu bana ki böyle büyük bir his yaşabildim diye. Şimdi unuttun mu o günleri? Yapma, unutmuş olamazsın.

İşte bak, yine hissediyorsun, ve biliyorsun, üzücü, belki de hayattaki en üzücü şey (ölümden sonra) bu. Duyguların gelir geçerliği. Kontrol edilemeyen şeylerin hayatımızı kontrol etmesi. Ama bu da geçecek. İstesen de istemesen de. O bilse de, bilmese de. Geriye bu satırlar kalacak. Tom Waits eşliğinde takırdattığın klavyenin seslerini düşüneceksin bu cümleyi okurken.  


Hayat bazen tam önemli bir şey diyecekken söyleyeceklerini engelleyen  mesajların yedeklenmesi anı gibi. Hatta çoğu zaman. Kontrol edilecek veya edilemeyecek bir ton şeyle dolu. Sadece bizim kontrol etmeye niyetlendiğimiz şeyler aslında tam olarak edilemeyecek olanlar, ve bizim kendiliğinden oluştuğunu sandıklarımız aslında bir yerlerde düşünüp duygularımıza dönüştürdüğümüz şeylerin ta kendisi.

Haydi şimdi uyu, ve sonra geriye dönüp bak, bir şey daha yarattın az önce.

*Başlık herhangi bir Tom Waits şarkısı. Bir anlamı yok, ama anlam aramayınca birden anlamlı olmuş gibi.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose