La Fa La Sol

"Beni anlamadın ya, ben ona yanıyorum!"

Hiç bir şeye değil, sadece ona. Sadece ona, beni anlamadığına. Dur bir dakika, hiç anlamak istememiş olabilir misin ? Yapılan onca fedakarlık ve onca güzellik havada asılı şimdi... Ama sen, beni en çok tanıyan ve seven(?), beni anlamadın ya, ben ona yanıyorum.


Haydi kabul edelim, bilmem kaç kez anlaşıldığımızı sanmıştık. Gözlerde gördüğümüz o ışık, gecenin bir yarısı söylenen "Seni seviyorum"lar  ve gülümseten daha nice küçük ayrıntı. Tarifsiz acılarımızın sonuna geldiğimize inanmıştık işte tam da o anlarda. Yalnızlığımızın son bulmasından öte, hayata verdiğimiz anlamın ve yarattığımız dünyanın tek olmadığını görmüştük. Ne kadar da güçlü hisstemiştik kendimizi, hayatta olmak böyle bir şey galiba demiştik, öyle değil mi?

Sonra ne mi oldu? Bir ampülün yere hızlıca düşüşünü hayal edebilir misiniz? İncecik cam kırıkları arasında koşarken, canımız yanmasın diye bekledik ama nafile. Yaşadığımız hayal kırıklığının bir pasta gibi tarifi yoktu çünkü. Hissettiğimiz o güzel duygular, güldüklerimiz ve ağladıklarımızın hepsi kendimizeydi. Bir dünya vardı ki, yalnızca ve yalnızca bize aitti. 

Hayat akıyor, ellerimizden gidiveriyor, kum gibi. Bir şeyleri olması ve birilerini bizi anlaması için beklerken o beklediklerimiz de bizi nakavt etmek için arka odada antrenman yapıyor oluyorlar. Acıyoruz, iliklerimize, kemiklerimize kadar acıyoruz.  Hissedilememek, söylediğimiz bir cümlenin, gösterdiğimiz bir rengin, savunduğumuz bir fikrin tamamen başka şekilde yorumlanması o kadar acıtıyor ki bazen... 

Hepimiz aynı duyguları hissetmiyor muyuz, aynı deneyimleri, aynı acıları yaşamıyor muyuz şu hayatta. Şu küçük, miniminnacık gezegende, samanyolunun bilmem kaçta biri kadar sorunlarımız aynı eksende dönmüyor mu aslında? Neden bu kadar zorlanıyoruz, anlaşılmakta? Neden ortak hafızamız yok?

İnsan anlaşılmayı çok ister ama bir türlü de anlayamaz ya etrafında olup biteni, işte öyle öyle bir paradoks sevgili blog okuru. Daha üzerine bastığımız şu toprağın, soluduğumuz bu havanın ve yıldızlı gökyüzlerinin geçmişini hala tam çözememişken, şu küçücük mini minnacık dünyada miniminnacık beyinleri anlayabilmek... Çıkmaz sokaklarda dolaşıp çıkışı aramak gibi ve korkarım hala elle tutulur bir sonuç elde edebilmiş değiliz. Etrafta gördüğümüz her şeyin kendi yansımamız olduğunu, onlara verdiğimiz anlamın tam da içimizden çıktığını bilmek bile yeterli olamıyor çıkışı bulmamıza. 

Kimse kimseyi istese de yüzde yüz anlayamıyor, sadece bütünü hayal edebiliyor belki, o da gerçekten isterse.

Sanırım buna inanmak en iyisi.

İsteseydi seni anlamaya "çalışırdı", çalışması bile bir istekti. 

Beni anlamayı bile istemedin ya, ben ona yanıyorum!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose