Hüzün.



Elime penguenleri aldım, okuyasım gelemedi bir türlü. Esprileri mi eskisi gibi değil ben de mi bir sıkılma hali baş göstermekte anlamadım. Geçen gecelerden birinde, yine aynı bu şekilde, mars needs woman dan sonra sit back relaxi dinlemiştim. Tabi o zaman geçmiş zamandı. Bu güne göre geçmiş zaman. Gidenler ve kalanların olduğu zamandan önceki.
Birilerinin yanında olması iyi gelir böyle anlarda insana. Doğası bu ya yalnız kalamaz aslında insan. Bunu bir psikolog demişti geçen haftalarda katıldığım seminerde. Ne kadar kendime yetiyorum desek de illa ki birbirimize bağımlı yaşarız. Anne karnından çıkmadan bile ona göbek bağı ile bağlıyızdır ki oraya düşebilmek bile anne ve babamızın ortak katıları ile gerçekleşirken…
Yorgunum aslında, çok yorgunum. Koca 2 aydan sonra bir haftalık tatil gibi oldu bu hafta, bu gün Erdinç bey sağ olsun dişimi de yaptıramadım. Başka zaman olsa, çok içimde kalır streslenir düşüncelere dalardım ama olmadı bu sefer işte. Hayat başka endişeler koyuverdi önümüze. Cuma gününe alındı randevu, beklemeye başladım ben de. Ah Erdinç bey ah, neler yapacaksın dişlerime?
Tez hastasıyım ben bir de, sıfatım var hani. Gözler daha bir canlı daha bir istekli bakıyor gözlerime. Bilmiyorum nasıl sonlanacak ama sanki reklam yapıp kapatacaklar gibi. Bakın biz iyi yapıyoruz, başka hastalar da yollayın bize. Yok yok o kadar da değildir herhalde. Yoksa?
Candan Erçetin konserine gidememek de ayrı bir hüzün elbette. Elbette, bazen söyleyip bazen susacağım dediği için onun bu sözüne güvenerek, gidemiyorum. Olgu benim yerime de eğlenir umarım.
Bugün 29 Ekim. 86 yıl önce olmuş olanlar. Ata’m, gözü gönlü geniş aydın insan, ta bugünleri görelim diye armağan etmiş bizlere bu cumhuriyeti. O’nun yüceliği de, hiçbir karşılık beklemeden bizlere bu özgürlüğü sağlaması değil mi zaten? Tek isteği, onu korumamız. Yapacağımıza inancım sonsuz. Her şey başlarken nasıl kolay olmadıysa, bizler onun harcanmasına o kadar kolay izin vermeyeceğiz.
Yorgunum. İçimde acılar ve heyecanlar kol geziyor. Mesken tutuyorlar sırasıyla sokaklarımı. Yalnız kalmıyorum, kalınca da işte böyle yazıveriyorum ki kaçmasınlar.
O’ ne yapıyordur acaba şimdi. Varmıştır muhtemelen. Göklerden bizi izliyordur. Huzur içinde yatsın.
Peki diğerleri? Onlar da bizi izliyor mudur hala? Hayatımızın bitmek bilmeyen telaşı da sarmamış mıdır onları? Sıkılmamış, yorulmamışlar mıdır? Kim bilir…
Bir de yaşayan o var tabi, ne yapmakta şimdi acaba Eskişehirlerde. Eski olduğu için mi gitti acaba? Ankara da eski ama. Burada kalsaydı. Gezebilirdik onunla Anakarayı. Bazen onu düşününce karnıma o öylece uçuşan canlılardan doluveriyor. Bilmiyorum ne kadar dolaşacaklar daha etrafımda.
Gerçekten yorgunum. Arid’ten “You are” çalmakta, güzel şarkı bu da diğer Bel-poptakiler gibi. Gözlerim kapanıyor. “Sadness” i açıyorum dayanamayarak;


Sadness, is a color;
And it’s blue,
Just like your eyes.
Sorrow can be all over you,
But they’ll never tear me down.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose