Boğaziçi Günlükleri-1

Aklımda buradaki her günümü anlatmak var. Tıpkı 1 yıl önce, bir yıl öncesini gün be gün anlattığım gibi.Ama artık ne o kadar çok zaman ayırabiliyorum uzun uzun anlatmaya, ya da durun, üşeniyorum ellerimi yormaya. Kağıt kalemin kokusu çok güzel oysa ki, laptopun tık tıklarının yanında, ama bu sefer sanırım öyle yapmayacağım. Zaten sanırım 30 güne yakınlık maceramın tamamını da anlatacak zamanı her gün bulamayacağım.

Neyse, bu kadar uzun girizgahın ardından, buradaki ilk günümü anlatmam sanırım caiz. Evet, uzun ve buhranlı bir geceye adım atacağımın bilincinde, uzun uzun ağlayarak vedalaştım annemlerle. Babamın yol sorduğu genç çocuk, benim yatılı okula falan gönderildiğimi sandı sanırım. Durmadan ağlama dedi bana. Birlikte aynı servise binecektik altı üstü...

Ataşehirden Alibeyköye ne ara geldik hatırlamıyorum, bir gece önceki uykusuzluğumun desteği ile, yol boyu uyuduğum gibi o arada da uyumuştum sanıyorum ki. İndiğimizde, serviste kamera şakası gibi valizlerimizi koyacak yer yoktu. Şöför, siz de nereden çıktınız adlı 34545. ci bakışını bize attıktan sonra, ben ve ikinci bir ben eden valizimde, genç arkadaşla oturduk servise.

Boğaziçi'nin önünde olduğumdan emin olmak istiyordu, numaramı isteme cesaretini nerden aldığını bilmesem de... Ben de ona annemin böreklerinden tuttum, istemedi.

Neyse ki kampüsün önüne gelebilmiştim sonunda, heyüla gibi valizi bir de o yokuştan aşağı indirmek olmasa, hayat daha güzel olabilirdi. Ama heyhat, tıngır mıngır sabah kalabalığına karışarak sürükledim valizimi. Son kıvrıma gelmişken birden arkamda bir ses duydum: "Cansuu?!?" Evet, işte o an, Afs ailesine dahil olduğuma şükrettiğim anlardan biriydi. Bu koca ailede ne de olsa birileri bir yerlerde mutlaka yardım ederdi size. Anlaşmak zorunda da değildiniz hepsi ile, yabancı bir yerde yaşamanın bedelini ödeyen afsliler yalnızca bu yüzden yardımcı olmanın değerini bilirdi çünkü genelde. Ben de Hazal 'la karşılaşmış, ziyadesi ile mutlu olmuştum o an için. Beni yurda bıraktıktan sonra, yıllardır orada duran tarihi binanın 5. katına çıktık, yani Fatih köprüsü manzaralı odama.:)

Oldukça yorgun ve şaşkındım, her şey hızlı çekimde ilerliyordu adeta. Dakikalar içinde Lütfiye ile karşılaştım, arkasından hazırlanıp çıktık.Bölüm binası kocamaaan geldi bir anda bana.

----

Bu noktada gece yarısı oldu, ilk günün rehaveti üzerime çok kötü çöktü, ben de yarıda bırakıp gözlerimi kapamak zorunda kaldım sevgili okur.

Kaldığım yerden devam etmem gerekirse, bölüm binasının büyüklüğü ve farklılığı beni şaşırtmadı değil, mühendislik fakültesi ile bir arada olmasından dolayı, büyük uzun koridorlarla dolu bir yerdeydi laboratuvarımız. Önce telefonda muhatap olduğum sekreterle tanıştık. Hülya hanım, sanki uzun zamandır beni bekliyormuş gibi, oo hoş geldin dedi. Bu sıcak karşılama elbette bana kendimi iyi hissettirdi... Asistanımla ve onun yanında çalışan stajyerle tanışmam çok da iyi değildi, biraz suratsız ve ukala buldum ilk anda ikisini de ama biraz bekledikten sonra, hocamın odasını aramaya karar verdim. Öğretim görevlilerinin odaları üst üste iki uzun koridordan oluşan sekreterliğin yanındaki bölümdeydi. Tam üst kata çıkıyordum ki, evet, hocam aşağıya iniyordu İlknur hocam? Ben Cansu. deyince, aynı tepki ile karşılaştım, sanki uzun zamandır bu anı bekliyorlarmışçasına, gülümseyen bir çift göz. :)

Çaylarımızı içip işin esaslarını konuştuktan sonra, laba inip resmi tanışmaya geçtik. Güzeldi, deneyi anlamaya çalıştım önce, laba bakındım, ama o kadar yorgun ve bitkindim ki, asistanın gidebilirsin istersen demesi çok istabet oldu :) Ben de bunun üzerine ilk alışverişimi yaparak odama koyuldum, eşyalarımı yerleştirip bir güzel uyudum. Akşam lütfoşla yemekten sonra, çay içmeye gelmişken odamıza, yeni tanıştığımız oda arkadaşları melikenin ısrarlarıyla üni içinde gösterilen bir filmi izlemeye gittik. Leap Year, sinemalarda yayınlanmamış bir ispanyol filmiydi, ve filmin ortasında, sıkılışımıza engel olamayarak çıktık. Odaya gelip hazırlanıp birazcık kampüsü gezmeye karar verdik :) Elimizde yoğurtlar bebek yoluna yürüdük, misafir evinin yakınlarından gizli gizli yürüdük, manzaraya karşı oturduk ve birazcık nefes aldık :)

Ve İstanbul'daki ilk günüm Leyla ve Mecnun'la son buldu... =)

Yorumlar

Hüseyin Tır dedi ki…
vay arkadaş! cuma günü ben de istanbul yapayım diyodum. resmen beyin göçüyüz :F
Merhatip dedi ki…
2'yi bekliyorum kaç gundur yaz artık :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Walking through

Kesfedilmemis Element

No Screws Loose