Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Karalama Defteri

Eskilerden-- Paranın gölgesini kağıda aktarmanın keyfini bilir misiniz? Çok az, hafifçe bir baskısıyla kalemin, üzerindeki bütün kabartı beliriverir kağıda. Bazı yerleri koyu renk olursa olmaz, her köşenin eşit koyulukta olabilmesindedir marifet. Ne güzel olur bozuk paranın gölgesi kağıtta. Keşke sadece kağıtta kalsa dedirtir insana. --- İnsanların bir diğer insanı ciddiye alması için illa ki o kişinin de belli sınavlardan geçip bir kağıt parçasını diploma olarak almış olması neden gerekir ki? Bir bebeği de ciddiye almak gerekmez mi şu hayatta, bir çocuğu, bir çiçeği, bir teyzeyi ciddiye aldığımız kadar? Hayat ciddiye almanın sınırlarını belirleyebilmekte bana göre. Sonuçta hepimiz akıp giden bir şeyin parçasıyız.  Zaman, belki düz, uzun, kıvrılamayan bir şey değil ama şu an yaşadığımız bir yöne giden ve durmadan ilerleyen bir şey.  Belki de ilerlemekten ziyade sadece geçen bir şey. Bir gün biz buralarda olmadığımızda da olacağınız var saydığımız bir şey. 

Babu'ya Beşinci Mektup

Görmek         işitmek                 duymak                      düşünmek                                ve konuşmak koşmak alabildiğine başı dolu          başı boş koş-       -mak... Hehehey TARANTA - BABU                                    hehehey yaşamak ne güzel şey                           anasını sattığımın                                            yaşamak ne güzel şey.. Düşün beni kollarım, senin üç çocuk doğurmuş                                     geniş kalçalarındayken... Düşün sıcak... Düşün kara bir taşa damlıyan                                          çırılçıplak                                                 bir su sesini... İstediğin yemişin                  rengini, etini, adını düşün... Gözdeki tadını düşün kıpkırmızı güneşin                 yemyeşil otun                           ve koskocaman                              masmavi bir çiçek gibi açan                                                          ay ışığının... Düşün TARANTA - BABU! İnsanoğlunun yüreği

İstasyon

Resim
İyi hissettiğimiz anların kötü hissettiğimiz anlara hiç bir hükmü olmaz ve o iyilik içinde, zamanı gelip bir şeylerin yolunda gitmeyebileceğini bilsek de, yine de o anın şiddetini indirgeyemeyiz. İşte duygular aslında bu kadar tekinsizler, bu kadar kaygan bir zemin üzerinde kurulmuşlar. Belki sadece bu durumu biliyor olma halidir bizi güçlü kılan. Belki bilmeyi inkâr ederek güçlü kalmayı seçmişizdir. Cehalet, mutluluk getirir neticede. Bu sefer biraz daha kısık sesli olsun radyo. Kanalı bulmak kolay değil, hiç olmadı, bir sürü istasyona uğramak gerek bazen, hışırtılı sesler, çevirmekten yorulan parmaklar, ve şarkılar çalmak yerine konuşan insanlar. Her gün bir şarkı olsun bu sefer mesela. Elbette ki her zaman bilindik şarkılar çalamaz radyo, bazen bizim istemediklerimiz çıkıverir. Ne olacak ki, öğreniriz! Kendini kaybetmek değil de kendini bulmak daha çok, kendini unutmak değil de, aksine başkasında kendini hatırlamak. Heyecandan nefes nefese olmak değil de, huzurdan kalp

Mürekkep

-Uzun gecelerden, ıslak gecelerden-   Hayat üzerine söylenen cümlelerin yarısı doğru yarısı yanlıştır. Yarısı doğrudur, çünkü bizler de yaşamışızdır onları, başarısız ya da yetersiz olmanın verdiği eksiklik duygusu, çok sevilen birini kaybetmek, ya da bir aşkı unutmak zorunda olmanın o kalp kıran burukluğu. Geri kalan yarısı da yanlıştır o cümlelerin, çünkü henüz tatmadığımız duygulardır onlar. Her ne kadar okusak da, hak versek de asla bilemeyiz; ancak günü geldiğinde doğru olurlar bizler için. En sevdiklerimizi madden ve manen kaybetmek, duyu organlarımızı yitirmek, yeni doğmuş bir bebeğin gözlerinin tam içine bakabilmek, ya da birini sırf seviyoruz diye ondan vazgeçmek.  Hayatın öyle gözükse bile asla lineer olamayacağı. Acıların en büyüğünün bile şiddetinin bir gün geçeceği, ama unutulamayacağı. Öyle ya da böyle. Hayat üzerine söylenen  tüm sözler herkes için olmasa bile bir kişi için de olsa gerçek olur. Ve herkes, kendi kalemiyle başkasını mürekkep olarak kullanı

Kaos

Uzakları düşünebiliyor olmak, yakını bize daha da anlamlı kıldırır. Oysa uzak da en fazla yakın olabilir zamanı gelince. Gitmek illa ki bir şeyleri unutmak anlamına gelmez,  başka bir yarım kürede, aynı ayda başka mevsimleri yaşarken de insan, bir öğleden sonrası kahvesini anımsayabilir. Hayat biraz da geride bırakabildiklerimizle alakalıdır belki de. Sadece bütün detayları tam olarak anımsamadıkça o görünmez, karmaşık ipler çözülebiliyor sanki. Bizi dizginlerimizden ayırıyor. Tabii geride bırakabilirsek. Şimdilerde yapraklar nasıl bırakıyorsa kendini, biz de öyle işte. Nasılsa bir gün yeniden çiçek açacağımızı bilerek. Çiçeklerimizi severek. ---- Çoğunluğun idrakına varamama hali, insanı içinden çıkamayacağı bir boşluğa sürüklüyor, hepimiz, aynı renklerin farklı tonlarında, aynı ayın farklı mevsimlerinde dönüp dolaşıp aynı şeyleri yaşayarak  yok olup gidiyoruz. Ama bunun nedense çoğu zaman farkında bile olamıyoruz... Basitle karmaşığın birbirine dahil oluşu. Gündüzle gece ar

Carl Sagan - Pale Blue Dot/Soluk Mavi Nokta

Resim

Bikinisinde Astronomi

Karahindiba

Resim
Bir karahindibayı üflerken, bir karahindiba yalnızlaşırken, uçarken tüyleri, gökyüzüne karışırken. Karmaşık hikayelerin elbette ki karmaşık kahramanları olur ve herkes kendi hikayesinin en karmaşığı olduğuna neredeyse emin gibidir. Oysa bazen iki kaybolmuş insanın yollarının kesişmesi kadar basit bir hikayedir gerçekte olan. Yalnızlığımızı çıkarıp bir köşeye asmak ne yazık ki pek mümkün olamıyor, bir daha hiç duyulmayacak bir sesi hatırlamaya çalışmak ne kadar mümkünse işte belki ancak o kadar.  Peki ya yazarken deja-vu yaşamak?  Bu ve benzeri cümleleri daha önce de söylemiş olmanın verdiği o tanıdık his. Ah, safi kederle büyüyen çocuklar, biz de gördük onları, biz de büyüttük. Büyütürken biz de büyüdük, bir karahindibayı üflerken, yaşam üzerine pek çok şey düşündük. Düşünmeden yaşamak gerek bazen, bunu anladık mesela. Kaybolmuş iki kişi, yıldızları seyrederken sadece bunu hatırlamak gerek, o anın pek de var olamayan manasını daha da yitirmemesi için. Oysa

Bir üçgenin iç açılarının toplamı.

Yaşadığımız bazı şeylerin sebeplerini sıcak bir cuma öğleden sonrasında, banyodan çıkmış, ıslak saçlarımızı kurulamaya çalışırken anlayabiliriz mesela. Belki sebep aslında bizim düşündüğümüz şey değildir, ama bir kez olsun aklımıza geldiyse eğer, olası bütün sebeplerden birisi arasındadır ve bunu seçip inanmak da tamamen özgür irademizin tercihidir.  Sevdiğimiz ve bağlandığımız bir şeyi, maddi ya da manevi bir şey olsa da kaybetmek ve izlerini artık daha az anımsamaya çalışmanın getirdiği inançsızlık fazlasıyla yıpratmaz mı bizi? Bir daha nasıl sevilir, nasıl gülünür, bazı şeyler tekrar nasıl yaşanır bilemez hale geliriz. Aslında birini o kadar sevebiliyor oluşumuza, içimizdeki o keşfedilmemiş potansiyele odaklanmak yerine tamamen bambaşka şeylerin peşinden sürükleriz düşüncemizi. Ama işte, hayat olumlu yönde olmadığı kadar,olumsuz yönde de lineer olmaz. Bir bakmışız ki, kalbimiz tekrar tekrar onarılabilen, her onarılışta başka bir şekle evrilse de, tekrar bir bütün ve güçlü olab

Noktalı Virgül

Siz ne çıkar anlasanız Siz ne çıkar, gelir de gecelerde, Bir daha gitmemecesine oturur kafesimize, Bir kuş gibi; tedirgin Gölgeniz. Ne kadar da umutsuzdunuz, ne kadar da unutkan, Hani yalnızlık gelip geçmeliydi size göre, Elleriniz ve siz, Ne çıkar anlasanız bir kalbin atışını; İncecik bir yolda yürürken, tarifsiz. Bir filin çaresizliği gibi bazen, Ve bir aslanın hiddeti, Ama tekinsiz kardeşim, tekinsiz bu ruh hali Siz - ne çıkar gözyaşı dökseniz Kabuk bağlamış gönlünüzün ta içi Kardeşim, arkadaşım, sevdiğim, Bir nefesle tüm dünyamı Siz darmaduman ettiniz.

Memento mori!

Memento Mori! Küçük bir başkaldırı, ani bir kayıp, akıp giden kum taneleri. İnsanın hayatı anlamasının ucu bucağı yok, her an, her gün, her insan yeni bir sınav, yeni bir mücadele bizlere. Bazı cümleler gerçekten yaşanmadan anlaşılmıyor, hayat üzerine söylenen tüm beylik cümleler gibi, öylece duruyorlar karşımızda. Ancak başımızı kaldırıp gördüklerimizi hissedince farkına varabiliyoruz neden söylenmişler, o ağıtlar niye yakılmış, o satırlar kimlere, hangi yalnız ve uzun gecelerde yazılmış. Ortak geçmiş ne yazık ki daha iyi hissettirmiyor insanı. İlk ve son olmadığını bilmek daha rahat nefes aldıramıyor, belki de o arada bir yerde, kaçıncı olduğunu bilemeyecek olmak da ekleniyor tüm kederlerin üzerine. Bazı şeyler bazı şeylerin yerine var oluyor bu hayatta. Seni asla yalnız bırakmayan dostların oluyor, gülmekten gözünden yaş gelen anıların, bir şekilde seni güldürmeye çalışan insanlar, hiç bir şey bilmeden derdini görebilenler, az hukukla da olsa yüreğine dokunabilenler oluyor

Hala umut var mı?

Ne  ekersek, ne yazık ki onu biçemiyoruz. Hayat anlamaya çalışırken çok çaba sarf ediyoruz ama hayat çok basit cümlelerle sillesini vuruyor bizlere. Bir zamanlar her şeyinizi paylaştığınız, canınızın içinde hissettikleriniz birden bire bambaşka yüzlere dönüşebiliyorlar mesela. Bugün gülen yarın mendillere sığamamacasına ağlayabiliyor. Tüm bunları bilen herkes hayatı öyle uzaktan izlemeye başlıyor sanki sessizce, tepkisizce. Ne bir başkasının acı çektiğini görmek, ne bir başkasının yarasına merhem olabilmek. Çekilmesi gereken neyse çekiyor herkes, görülmesi gereken neyse görülüyor. Bir ceza mı, bedel mi, şans mı bunu kimse bilmiyor, ama ne yaşanması gerekiyorsa, eninde sonunda yaşanıyor. Kaderlerimizi birbirine bağlayan şey ne? Belki hiç biri değil, ne sözlerimiz, ne davranışlarımız ne de hercai giden kalbimiz. Belki sadece bir akışın içinde birbirimize asılı kalıyoruz, ne çok sıkı, ne çok gevşek. Takılı kalıyoruz... Hayatı böyle yaşamak zorunda dayatılmak ne acı... Ya korunaklı yuv

Hatırlamak

Keşkemizle iyikilerimiz bir türlü eşitlenemiyor, öteki berikini hep geçme çabasında, biz de ikisinin arasında sürükleniyoruz gibi hissediyorum bazen. Çok bilmenin acıttığını bilerek büyümeme rağmen, bilmekten, merak etmekten içimi bir türlü alıkoyamıyorum. Oysa hayatı fazlasıyla farkında yaşamak bazen o kadar acıtıyor ki beni, belki de artık demeliyim, bazen nefes alınamaz bir yere kapanmış gibi hissediyorum kendimi. Şu koskoca dünyada, nereye gidersen git peşini bırakmayacak gerçekler silsilesi. Güneşin doğuşu ve ayın sessizliği.  Bilmediğim, öğrenmediğim her şey için kendimi kandırılmış hissediyorum. En sevdiklerimin ihanetine uğradığımı hissediyorum örneğin, beni sevmeyenler özellikle yapıyor gibi geliyor. Deliriyor muyum? Dünyanın bütün bilgilerini bilemeyeceğimi biliyorum. Ama öğrenilmesi mümkün tüm detayları toplamaya çalışırken, tıpkı bir dedektif gibi, sanki bir gizemi çözmeye çalışırken buluyorum kendimi.  Sanki her bir ip ucu hayatta kalmama yardım edecekmişçe