Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Consequences of turning to a new year

I liked to live the feelings with silence- she said. Though we spoke anything that comes to our minds some words, my darling are better to be lost, than found. It is the consequences of two questioning minds thinking back and forth, thinking anything that can ever be thought. Or the weather-that requires two to get warm. I like to live the feelings with silence that is something I have never done. Feeling the warmth of the drink we had, and talking about anything, to be true to ourselves- no matter what. For what is felt, should not be kept inside, living only the days, that is the count. ----- Viewing his chosen webside- he said; Let's do whatever we would do next year this time, I had the weirdest times this year Grown up to a totally different me than today. but still-even when the distance comes, I want to be the girl who likes to live the feelings with silence, who likes to feel  things even when they can't be seen. and i wish, oh yes i wish-

Eksi dört

- I used to think that the same taste in music with someone should make you end up in a good relationship, no matter what the cause of the relationship is. It should make a coherence between two and more things to share in common. But, as the time passed, I understood that it takes a little more and a little less than that.  By the time, I learned that one can have the same tase with anyone, if  one is flexible to life that one is headed to. Being flexible is a good, because life always offers more than one side. Life has more than four letters, and it has endless ways to show that there are other people to care and love, other people to share your pain and eventually, understand you. well, at least some part of you that no one ever did.- Neler yazacaktım ben buraya? Hangi yollardan, hangi kaybolmuşluklardan gelmiştim. Hayat kuş bakışı bakınca kısacık, okyanustan bakınca çok uzundu. Bilemiyordun işte geleceğini, ama gelince bir kere, geçmişe selam çakıyordun, gelmez dediğin kendi

Wiretree - Get Up

Resim
Hava erkenden karardığında, sabah kalktığımızda da bizi karanlıkla karşıladığında, unutulduğumuzu sandığımız zamanlarda, yalnızlığı sevdiğimiz ama yine de istemediğimiz anlarda. En güzeli de tam ağlarken gülünecek bir şey bulup ellerimizle gözlerimizi silerken yüzümüzde oluşan tebessümde.

Mem.

Bu günü bundan 10 yıl sonra silik anılarla anımsarken, bu anı ve hissettiklerimi kalıcı kılmak istedim. Yaşamı, var oluşumuzu, hayatı sorgularken belki de, tam da bu yüzden, bu ülkede, bu dünyada bugünlerde ve geçtiğimiz yıllarda yaşanan şeyleri düşününce elimde tek kalan şey hissizlik oluyor. İnsan canının değeri ve anlamı, hayatın büyüklüğü ve ona katabileceğimiz onca değer başlı başına bir evreni oluştururken, bizler evrendeki küçük bir toz parçasına ait bir gezegende, zaman çizgisinin son anlarından birini yaşıyoruz sadece. İşte bu ikisinin çatışmasında, yalnızca kendimi rahatlatmak adına da olsa sanırım, ikinci adımı seçmek istiyorum. Çünkü bunca adaletsizliğin, akıl tutulmasının, vicdansızlığın ve insani bütün değerlerin hiçe sayıldığı bir anlamsızlıktansa, bilimsel değerlerle açıklanan ve gerçekliği kanıtlanan anlamsızlık daha rahatlatıcı geliyor. Evdeyim, saat gece 01:08. Bütün şehir, merkezinde büyük bir konser varmışçasına yankılanıyor, televizyonlarda insanlar arabala

Sıfırın toplamadaki etkisizliği

Tarihini hatırlamıyorum, belki 2 sene önce bu zamanlar, belki ekim,belki kasımdı elimden yapraklar dökülüyormuşçasına fotoğraf çekilirken. Kadraja öyle bir bakmışım ki, yüzümdeki mutluluk sanki hafızam geçirdiğim bütün sonbaharların en güzel anlarıyla doldurmuş gibi çocuksu ve umutlu gösteriyor beni. Sanki dünyada bir şeyin - her şeyin olamasa da- sırrını çözmüşüm gibi, yıllardır aradığım şeyin cevabını bulmuşum gibi bakıyorum. Şimdi, ekinokstan 2 gün sonra, o fotoğrafı tekrar gördüğümdeyse, şüphesiz fotoğrafı ilk kez gören birisiyle aynı şekilde bakamıyorum. Onlar turuncu yeşil ve sarının tonlarının neşeyle dalgalanmasını izlerken, ben bir şeyleri tamamen anladığını sanan neşeli ve umutlu bir kız görüyorum. Kıymetli bir arkadaşımla bir gün laboratuvarda konuşuyorken -konunun nereden geldiğini hatırlamıyorum- şöyle bir şey dedi. 3 artı 1 ile 2 artı 2 aynı şey değil, ama verdikleri sonuç aynı. Konu neydi, neyin üzerine söylemişti hatırlamıyorum, ama bunun üzerine bir şeyler yazılmay

-Az

-Daha çok acırız biz, daha çok kanar gölgelerimiz, daha bitmez bu sancılar, hayat var oldukça daha katlanacak çok fazla acı var- Gökyüzüne baktım, akşam olmuştu aslında, yani güneş gitmişti. Ama bulutlar, parça parça tepemdeydiler işte, dağılmışlardı önüme. İzledim, dağılmalarını bekledim ama onlar öylece duruyorlardı aynı düzende dizilmiş bir desen gibi. Yıllar önce de böyle miydi? Böyle gecelerde neden bakmamıştım hiç  gökyüzüne? Radyoyu açıp odama kapandığım akşamlarda keşfedebilseydim dünyayı, belki birazcık daha erken, daha güzel olmaz mıydı? Aklıma Hakan Günday'ın Az kitabından bir şeyler geliyor sabahın köründe. Cümleleri tam hatırlayamasam da, ergenliğin aslında insanın özgürlük mücadelesinde kendine ve dünyaya karşı en dürüst olduğu zaman dilimi olduğundan, sonra sonra çevre ve yaşadıklarının etkisiyle o özgün halinden uzaklaşıp herkesin aynılaşmaya başlamasından bahsediyordu. İnsan gerçekten 17sindeki hali miydi ki acaba özünde ?

Şerefe!

Kelimeler gelmiyor, ya da durun; kelimeler geliyor ama artık başka şekillere, başka duygulara evriliyorlar hayatın akışında. Yazamıyorum, sadece düşünüp yaşayabilmeye yetişiyor hızım. O kadar çok bilgi, o kadar çok yanlış ve o kadar çok doğru uçuşuyor ki havada, kendine uygun olanı içinden objektif olarak seçmek ve kendi kararını almak neredeyse imkansız. Arka planda çalışan çok fazla programım var, ve ben asıl kullanmak istediğim programları bir türlü açamıyorum. Bazen nasıl yemek yemekten sıkılırsa insan, bazen nasıl bıkar aynılıktan, işte öyle, her gün az çok aynı hayatı, aynı insanları yaşamaktan bıkmış bir benle başa çıkmaya çalışırken buluyorum kendimi uzun zamandır. Bir şeyler seçmeyerek de bir şeyler seçtiğimi fark ediyorum sonra, durup camdan geçen kedileri, ayaklarımın ucunda yürüyen karıncaları izliyorum. Zaman sıktıkça daha hızlı dökülen kum gibi. Yaşamak, evet yaşamak zor bir iş gerçekten de. Hayatı tercih etmeyenlerin zora gelemeyen insanlar olduğunu düşünüyorum önce,

Zaman Hamuru

Günler bir şekilde birbirinin aynısı gibi görünse de, o günlerde verdiğimiz önemli önemsiz kararların sonucu bizi ya beklediğimiz ya da hiç beklemediğimiz bazı yerlere sürükleyiveriyor.  Zamanın boyutları, ileriye mi yoksa geriye doğru mu hareket ettiği üzerine teoriler geliştirip düşünmek mümkün ve mantıklı olsa da zamanın kendisinin bize er ya da geç hissettirdikleri hep aynı şeyler oluyor işte ve asıl önemli olan da bu gibi. Zaman dediğimiz, en çok ve en hızlı tükettiğimiz şey, bizlere benzer duyguları bambaşka zamanlarda tekrar tekrar hissettirebiliyor. Ait olduğumuz andan kopup başka bir gerçekliğe ve başka bir yaşantıya dahil olmak, ilk başta korkutucu görünse bile, içinde bulunduğumuzu hissettiğimiz o rahat konum, bir başka evrilmenin sonucu alıştığımız hayatımızın son demleri oluyor aslında. Öyle ki, insanlar ve mekanlar değişirken, hisler ve o hislerin getirdiği ruhsal devinimler kendi kendisini tekrar edebiliyor. Tüm bunların bilincinde olup hala üzülmek elbe

Ay çözümlemesi

Yağmurun yağması başka, son damlayı doldurması için yağması ise bambaşka. Neler neler oluyor oysa, ne günler geçiyor, ne sözcükler geçiyor içimizden, biz nelerin içinden geçip geliyoruz. Olmuyor işte, o son damla gelmeden kelimeler doğru sıraya dizilmiyor. Nisanı devirdik, yine mayısa verdik sözlerimizi. Nisanı silmenin bilinçli bilinçsiz bir sebebi vardı belki de, şimdi düşününce, yazmanın başına oturup da son tarihe bakınca birden bire aklıma geliverdi. Ölümü bu kadar "kutsal" ve saygı duyulası yapılan şey nedir? Ölen birinin ardından konuşulmaması, ölen birinin ardından yas tutulması ve buna uygun hareket edilmesi ne anlatıyor bize tam olarak?Yaşamla ilgili cevabını anlamaya çalıştığımız şeylerden  yalnızca bir tanesi gibi aslında ölüm ve şüphesiz ki tüm hisler gibi, acının da bulaşıcı olması bekleniyor. Nasıl gülen birini görünce bir süre sonra kendini tutamayıp gülüyorsa insan,nasıl tutkular ve arzular yayılıveriyorsa birbirimizden, acı da bulaşıcı olmalı. Ama öyle o

"Aşklar Eskir"

Resim

Hissedilebilecek bütün duygular

bir ağaç gölgesi şeffaflığı. ya da güneşin bir tene ulaşma süresi, sevgili;  üç hece kadarcık. bazen hayatın bize söyleyeceği. oysa bir avuç renk vardı elimizde, elimizde hepi topu bir avuç kelime, ama nedense sevgilim, sonsuzun karekökü kadar hissedilebilecek bütün duygular.

Hiskuşağı

Hayatın renklerinden bir renk seçmek, gök kuşağından bir renk seçer gibi. Bir insan yetiştirmek sanki dünya üzerindeki mesleklerin en zoruymuş gibi gelmeye başladı. Bir insan diyorum; zaaflarıyla ve güzellikleriyle, yapabilecekleri ve yapamayacaklarıyla. Bu dünyanın renklerini yaşamak için ve bu dünyaya yeni bir ton katabilmek için. İnsanın doğduğu topraklar, gerçekten de kaderini belirliyor. Ve ne yazık ki, anamız babamız, ismimiz gibi, doğduğumuz toprakları da seçemiyoruz.Bir yerden sonrası elbette ki bize ait oluyor, ama biz dünya vatandaşı olsak bile geldiğimiz yerde yaşanan ne var ne yoksa bir şekilde bizi de içine alıveriyor. Hayat bize bunu çok mu görüyor, yoksa insanın asıl mücadelesi var olduğu yerle mi devam ediyor işte bunu hep düşünüyorum. Ama biraz tesadüfen, biraz da bilimsel sebeplerle var oluyoruz galiba. Bir yeni yıl akşamı milli piyango kazanma olasılığımızın düşük ihtimalde seyreden varlığının aksine, bir gün dolmuşla evimize dönerken öldürülüp bileklerimzin ke

Vitamini Posasında

Geldiniz ve gölgelendi geceler. Tam da gelmeniz gereken zamanda, tam da gelmeniz gereken şekilde. Hayat, kurulan müzik kutuları gibi sert ve bozulmaya müsaitti. Ama yine de güzeldi. Düşünceler. Hiç birimiz neden hiç bir yere varamıyoruz söylesenize? Neden gittiğimiz yollar siliniyor hep en sonunda? Söylemek istediklerimiz sanki  her daim içimizde kalıyor, yaşamak istediklerimiz, görmek istediklerimiz. Uzun yollar yürüyoruz, uzun, engebeli yollar. Ama bir türlü o dağın arkasını göremiyoruz. Geçen hafta 5 dakikalığına ölümü düşündüm. Sonsuz bir karanlık. Yaptığın, söylediğin, düşündüğün her şeyin saniyenin binde biri içerisinde silinmesi. Koca galaksinin toz zerresi kadar küçük gezegeninin üzerinde asılı kalan anılarımız. Dünya, ne kadar güzel şey varsa hepsini hatırlayacak kadar şanslı, yaşanan onca acıyı unutamayacak kadar da lanetli. Belki de işte tam da bu yüzden, onu kıskanıyoruz, ve kendimizi o boşluk yerine başka şeylerle avutuyoruz.İyilikler ya da kötülükler göreceğimizi düşü